Bir kafes vardı; şehrin tam ortasına dikili. Kırmızı metal demirlerle çevrilmiş orta boy ses geçirmez bir kafesti.
Kafese beni tıkmışlardı. Giysilerimi üzerimden çıkararak yalnızca iç çamaşırlarımla kalmıştım. Ellerime uzattıkları platform topuklu siyah süvet ayakkabıları çevreleyen küçük parıltılı taşlar, avuçlarımın arasında etime batarken, tıkandığım kafes gittikçe daralıyordu.
Aldığım derin nefes bıçak kadar keskince akciğerime saplandığında, gördüğüm siluet gerçek değil gibiydi.
Aden'i karşımda görmek ölesiye afallamamı sağlamıştı. Öyle ki ensemde kocamın nefesini hissedebilmek, Aden'in bende tuttuğu bakışlarını Arslan'a yönlendirmesiyle son buldu.
"Merhaba."
Erkeksi sesi yoğundu, sertti, kuvarstan zikrediliyormuş gibiydi. Tok ve dolu sesi kıvraktı. Arslan iri eli ile belimden sararak beni kenara nazikçe itti. Tek kaşı havalanmış, duvar kadar düz bir çehre ile karşısındaki adamın çehresine odaklıydı. "Aden?" diye sorduğunda, onu tanıyor gibiydi. "Ta kendisi."
Aden'in bakışları ilk önce Kılıçhan'ın çıplak pazılarına kaydı akabinde bana. Kıskanmıştı, gözbebeklerinin içerisinde yanıp sönen çekememezliği görmüştüm. Arslan sol omzunun üzerinden bana baktığında, istemsizce gerildiğimde yaptığım her zamanki hareketimi gerçekleştirdim. Uzun, biçimsiz tırnaklarımı kot şortumun üzerinden çıplak bacağımın yumuşak dokusuna bastırdığımı avcım fark etmişti. Tırnaklarım etimde donup kalırken, "Bana odamızdan tişört getirir misin, ateş parçam?"
Kal gelmişti! Allah'ım, Aden'e gel demekle hata etmiştim.
Arslan'ın Aden'i tanıyor olması yeterince yüreğimin kasılmasına etkenken, kocamın nazik ricası aslında rica değildi. Arslan, Aden'in varlığını çözememişti zira çözse sahibi olduğu kendi mülkünde hadım ederdi.
"Hayatım?"
"Getiririm."
Burnumdaki sargıya dikkat ederek merdivenlere yöneldiğimde, iki adamda susuyordu. Tamam başta Aden'i görmek derinden sarsılmamı sağlamış, 'gel,' dememle birden bire konağa gelişi 'yuh,' çektirmişti.
'Köküne kadar aferin!'
İç sesim ıslık çalarken beni ayakta alkışlıyordu. "Bilemezdim," dedim kendi kendime. "Of Allah'ım neden ortada sıkıştırıyorsun?"
Yatak odamıza vardığımda kapının yanındaki duvara monte elektronik anahtarlığa elimi okuttum. Kapı kendiliğinden açıldı. Seri adımlarla içli içli giyinme odasına yürüdüm. Giysi dolabımızdan Arslan'ın kıyafetlerine ayrılmış bölmeden katlanmış lâkin desensiz bir tişört aldım. Odamızdan çıktığımızda, Sedef'le burun buruna geldim. "Ne işin var kapımda?"
Kızı terslemeyi sevmiyordum ancak Sedef'te dikkatimi dağıtan kötü şeyler vardı. Toz beziyle birlikte tuttuğu eczane poşetini uzattı. "İlaçlarınız, Beria Hanım."
Uzattığı poşeti elinden çekip aldım.
"Duhan, Elvida'da olduğunu söyledi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...