🅾10. Bölüm: TEN YANGINI🅾

48.9K 899 1.2K
                                    



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Özlemle yanıp tutuşan sesimi zoraki susturup, izlemeye doyamadığım parçalarına sabit bakışlarla baktım. Onu çok özlemiştim, öyle ki bir dağ gibi yükseliyordu karşıkonulmaz sevgim. Ellerim titreye titreye telefonu sahibine uzattığımda, İrem'in sesinin rengi kulaklarımda çınladı. "İyi misin? Rengin bembeyaz kesildi." Daldığımın farkına kızın omuzlarımı sarsmasıyla anladım. Sorgu dolu gözlerimi ona çevirdiğimde "İyi misin?" diye sorusunu ikiledi.

"Değilim." Dudaklarım beynime istişare etmeden kelimesini yuvarlamıştı. "Ders başlamadan sana bir su getireyim."

"Zahmet etme," diyecektim lafı ağzıma tıkadı. Sırasından kalkıp yanımdan ayrıldığında başımı sıraya yaslayıp ofladım. 'Ben ne yapacağım?' Sürekli bu cümleyi tekrar edip duruyordum. Arslan'a kendimi affetmeli, güvenini tekrar kazanmalıydım. Bir süre kendi çapımda kendi kendimi yedim. En sonunda şakaklarıma parmaklarımı bastırıp ufak tefek hareketlerle masaj yapmaya başladım.

Bilmediğim yabancı bir ortamdaydım. Eğitim sistemini uzaktan alıyorum. Daha önce de söylediğim üzere bedensel problemimden ötürü okula gitmiyor, dışarıdan alanımın derslerini alıyor aynı zamanda sınavlarımı rektörün gönderttiği mail adresinden olup, tekrar mail adreslerine gönderiyordum. Üç yıl bu süreçte ilerlemişti. Hazırlık yılında zorluk çeksemde bu sene son sınıftaydım.

İşim zordu.

Yanımdaki hareketlikten İrem'in geldiğini düşünürken, başımı yasladığım sıradan kaldırdım. Gözlerimi kısarak aromatik meyvemsi kokunun yerine, sert odunsu kokunun kime ait olduğunu çıkarmaya çalışıyordum. Kendini beğenmiş adamın yandan profiliyle karşılaşınca şok oldum. Daha dakikalar birbirini doldurmamışken sıkkın bakışlarla yanındakileri umursamayan adamdı. Traşsız yüzü, bembeyaz teniyle Alacakaranlık Serisi'nin başrol oyuncusu vampir Edward'a çok ama çok benziyordu. Bembeyaz bir ten, değişken bal rengi gözleri, kıpkırmızı dudaklar ve köşeli yüz hatlarıyla birebirdi.

'Sen de kimsin?' diye soracaktım vazgeçtim. Tanımadığım insanların kim olduğu zerre umrumda değildi. Yanımda oturmasını garipsedim sadece. İlk oturanın İrem olduğunu görüyorken, İrem'in yerinden kalkmasıyla hemencecik kurulmuştu yanıma. Yoksa şaşırmazdım. Amfi diye adlandırdığımız ders sınıfları; uzunlamasına çok kişilik oturulacak sıralardan oluşuyordu. Sol yanıma oturması için yer varken, İrem'in yerine oturması ayıptı.

'İnsan dolu mu diye sorar be.'

Tırnaklarımı açık krem rengi sıranın üzerine vurarak düzenli ritim tutuyorum. Hiçbir erkeğin bedeni bu denli rahatsızlık hissi ile dolmamı sağlayamazdı. "Gel artık İrem,' içimden 60 saniye saymaya koyuldum. Muhattap olmak istemiyordum, şu kişiyle. Ağzımı açsam mutlak sûret, tartışacaktım.
'35, 34, 33, 32, 31...' Nihayet İrem elindeki pet şişeyle içeri girdiğinde soluk soluğa kalmıştı. "Suyun," dedi içmem için şişeyi uzatarak. "Sağ ol," diyerek şişeyi kenara koydum. Akabinde kaş göz işaretiyle, 'Ne ayak?' diye sordum çünkü adamın bal rengi gözleri tuhaf bir ışıkla aydınlandı. "Yerimden kalkar mısın?" Adama dönerek kaşlarını çattı. Umursamazlığın dibine çöken omuzları, oturağın konforlu yüzeyine temas etti. Gevşekçe bacak üstüne bacak atarak, "Diğer tarafa geç."

Ateşin Bilinmez Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin