Öğrendim. Tekrar tekrar ede ede, yıkılmayı baştan öğrendim. Sayelerinde her yuttuğum zaman eşiğinden yürüdüğümde öğrettiler. Varlığım ana rahminin en iç bölgesine tutunduğumda istenmedim. Doğarken beddualar eşliğinde doğdum; istenmedim diye de kollarımı ve bacaklarımı birbirine dolayarak ölüme atıldım. Birkaç aylık iken, nefesim küçücük ciğerlerime yetemedi. Kar beyazlı gömlekli adam tarafından o izbe sokaktan kurtarıldığımda, bir sıcaklık basmıştı böğrüme. Sahiden sahiplenircesine bana sarılmış. Kollarımdaki, bacaklarımdaki düğümü hızla çözerek beni evine götürmüş. Memur maaşıyla okula yazdırmış, nefessiz kalan ciğerlerimi hırsla küçük canıma üfleyerek yerine kendi nefesini bahşetmiş.
Benim babam yürüyemediğim günler yeşilliklerin arasından tekerlekli sandalyemi döndürerek beni eğlendirmeye çalışırdı. Manevi babam Firas Aytun, ağladığım geceler kulağıma melodimsi naif sesi ile ninnilerini söylerdi sırf o gece kabus görmeyeyim diye. Sırf gözümden damla akmasın. Çarşıya gittiğimizde aç olan hayvanlara yemek yaptırıp önüne koyan adamdı. Yumuşacık yüreğe sahip babamın adını işittim. Kılıçhan'ın ağzından çıkan, 'Firas Aytun' kelimeleri değildi beni öldüren. 'Ölecek,' lafıydı. Sevdiğim adam babamın ölüm emrini veriyor. O dilenci çocuğu döven babam olamazdı. Hayır babam değildi, benim dağım ufak bir çocuğu dilendirerek üstünden para kazanacak alçak herifin önde gideni olamazdı. Çocuğun taze derisinde sigara söndüremez. Çocuğu dövemez, aç bırakamaz. Babam bunları yapmaz, yapamaz. Kara delik solumda koca bir çukur açıyor. Duma'nın gidişi hepimizde ağır enkaz bıraktı. Geriye dönük değil anın şuanında çocuğun Arslan'a yalvarması kulaklarımda çınlıyor. Babam dövmüş çocuğu. Kurtarılmayı bekleyen Duman'ın morluklarla kaplı yüzü... Kutba dönüşen uzuvlarımın kesilmesine sebep oldu duyduklarım. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum ama yerimden bir mil bile hareket edemiyorum.
Arslan Kılıçhan babamın üzerine basıp yürüyecek. Babamı öldürecek, benden yanımdaki son insan alınacak. Dağımı gömemezdim. Bu sefer kendi ellerimle bedenini toprağa teslim edemezdim. Kılıçhan dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini tekrar yumdu. Telefonu eli arasında sıktığında küfrederek Arjin'e atarcasına verdi. "Sakin ol!" dedi Arjin. "Dönülmez bir yol değil Duhan. Ani davranıyorsun, öfkene yenik düşüyorsun." Arslan başını olumsuzca sallayıp yüzünü iki elinin arasına aldı. Deli gibi pervane olmuş öfkesi, iri cüssesini titretiyordu. "Kimi aradıysan ara ve vazgeçtiğini söyle."
"Soyönder," deyince boşlukta sallandım. Soyönder arkadaşım sayılan tanıdık simâ, tanıdığım isim. Hayır! Hayır! Babamın ölmesine izin veremem çünkü biliyorum ki Duman'ı döven, işkence çektiren babam değildi. "Kahretsin ki Beria da burada!" Arslan içeride olduğumu onu beklediğimi anımsamış olacak ki kızarık kehribârlarını Arjin'inkilere dikti. Katı bozulmuş pantolonunun paçalarını düzeltip derin bir nefes aldı. "Soyönder benden mesaj bekleyecek. Firas Aytun'un göreceği son yüz benim çehrem, son nida benim tınım olacak. Bitireceğimi söyledim Arjin. Suçlayıcı bakma bana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...