🅾3. Bölüm: YEDİ GÜNÂH🅾

69.2K 1.6K 1.1K
                                    


Teni tenime değiyor, gözlerim buğulanıyor. Masallarda söylenilen ninniler kulağıma ses verirken, bir cümlede kullanılan sözcükler nasıl etkilerdi beni? Yüzünü hiçbir zaman görmediğim adamın kucağında onun kokusunu solurken, hissettiğim duygu karmaşasını çözemedim. Genzimi yakan yoğun kükürt kokusu normalde güzel kokmazdı. Fakat odunların harlandığı kükürt bu adamın teninde muazzam kokuyordu. Yüzünü çevreleyen kirli sakalları, kemiksi yüz hatlarıyla da çok çekici duruyordu. Öylece durmuş sesinin tınısında kayıplarımı verirken, aklıma 'dank,' eden gerçekle bulunduğum yeri anımsadım.

Kucağındaydım. Tanımadığım fakat aylar öncesinde attığım imza sayesinde kabul ettiğim evleneceğim adamın kucağında, kokusunda, gözlerindeydim.

"Sonunda oğlum!" Yanımızda durmuş, mutlu gözlerle ellerini çırpan kadına ters ters baktım. Berçem Hanım bakışlarımı görünce gülümsemesi soldu.

"İndir beni," dedim kollarında çırpınarak. Babamın karşısında adam beni kucağına almış, pervasızca sümlelerini duyurmuştu. Utanma, arlanma ya da onlara benzeyen duygular yoktu. Üstelik kabuğu sert olan ben ne çabuk yumuşamıştım öyle? Oldu olacak kıvama gelseydim, koyuluklarımı kehribarlarından ayırmasaydım tam olurdu.

Babam kollarını bana uzatarak, "Duhan," dedi. Duhan, bedenimi oyuncak bebek edasıyla kendine doğru çekip biraz daha sıkı sardı vücudumu. "Kızımı evine götürmek istiyorum. Ver onu bana."

Parmakları tüy kadar yumuşakça kollarımda gezinirken dokunuşu tüylerim ürpertti. Sesindeki soğuk mesafe, bir katilin donukluğunu andırıyordu. İki göğsümün ortasına yediğim darbe acısını belli ediyordu dolayısıyla fiziken de acı çekiyordum. Ammavelakin dokunuşu saniyelikti. Saniyelik bir dokunuştan ötürü acım hafiflemişti. Hiçbir erkek eli tenimi sahiplenen dokunuşta bulunmamıştı. Bu ilkti! Çöplük olarak adlandırdığım engelli bedenim sahiplenircesine parmaklarında ezilip çiğnendi.

Tırnaklarımı bağırmayayım diye avuç içlerime bastırdım. Fazlaydı! Dört ay önce imzaladığım sözleşmede asla beni etkileyecek erkek olabildiğini düşünmüyordum. Gözlerim adamın gözlerine bakmak için çırpınırken, nefesimi sakladığım soluk borusu nankördü. Nankördü; çünkü niçin adamın kokusunu daha da solumak istediğini anlayamıyordum.

Duhan, "Onun yeri burası!" dedi tok ve gür bir sesle. "Beria burada evinde kalacak. Benim olduğum yer onun yeri Firas Bey."

'Kucağında ne işim var o zaman? Hâlâ indirmiyordu beni.'

"Beria benim kızım." Babamın sert tavrı karşısında neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Babam herkese karşı oldukça kibar, naiftir. Duhan'ın kollarından beni alırken, kucaktan kucağa taşınıp durmamla sinirlerim gerildi. Çocuk değilim. Hele ki bebek hiç değilim! Oyuncak ettiler beni. Bir Duhan'ın, bir de babamın kolları arasında mekik dokuyordum.

"Siz," derken tane tane konuşuyordu Duhan. Sol kaşı havalanmış, kendini beğenmiş egosuyla omuzlarını dikleştirdi. "Emrime karşı mı geliyorsunuz, Firas Bey?" diye sordu. Babamın susuşunu güzel anlamda yorumlayarak, istediğini almış bir aslanın ziyafetini afiyetle sömürdü."Bende öyle düşünmüştüm," dedi inci gibi dişlerini göstererek. Yanımıza gelen uzun boylu adamlara iki parmağını birleştirip, "Firas Bey'e evine kadar eşlik edin." Derken demir kadar bariton sesimle, "Hayır!" diye bağırdım.

Benim yerim babamın yanı. Babama kimse bu denli kaba davranamazdı. Kim oluyordu bu adam? Usta bir yalancı olduğu için ezemezdi babamı. Siyasetçileri yalancı görürdüm. Kendi çıkarları için halkı bahane eden, menfaatleri uğruna duyguları sömüren, birçok şeyi vaat eden usta propagandacılardı. O dergi senin bu gazete haber programı benim deyip, ortalığı kızıştırmaktan başka bir iş yaptıkları yoktu. Seçim, miting zamanları ise daha da sürtüşmeli geçiyordu. Halkı zorluklardan kurtaracaklarına inanan düşüncelerine basit menfaatler ekerek değiştirdiler.

Ateşin Bilinmez Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin