🅾47. Bölüm: ATEŞ PARÇASI🅾

23.1K 97 24
                                    






"Ruhunu tanıyan ruhumun alevlerinde binlerce his, yalnızca sen," dediğinde benden vazgeçemeyeceğini dile getiriyordu.

"Hata yapmaktan kaçındıkça uçurumdan aşağı attığın o siyah mendil gibi ben de uçurumdan yuvarlanıyorum."

Arslan Kılıçhan, kusursuz bir adamdı. Ayrı geçirdiğimiz günler boyunca ne yaşadıysa kendisine ağır geliyordu. Susuyordum, dinliyorum, gözlerinin çevresini saran ince çizgili kırışıklıklar yakışıklı çehresine gölge düşürüyordu. Yaşadıklarım yenir yutulur şeyler değildi. Hayat arkadaşımdan, kaderimin miladından ayrılmayı düşünmüştüm. Kılıçhan soyadına sahip içten içe dilediği o isteği, ben de istemiştim.

Kehribar harelerinden kaçırdım koyuluklarımı. Yatağa doğru yalpalayarak oturduğumda burnumun ucu sızlıyordu. Duygusuz olarak gördüğüm Beria, kendisine yapılmadığı kalmayan iğrençlikler karşısında susmuş, onu öldürmeye yeminli ablasının yaptıklarını unutmuştu.

Sessizdim. İnce kollarımı havaya kaldırıp avuç içlerime baktım.

'Ben çok mu masumum?'

İçten içe sorguladığım sorunun yanıtına başımı olumsuzca salladım. Ben bu ellerle silahı kavramıştım. Sağ elimin parmaklarına baktım. Bu parmaklarla namluyu haberci Ahu Aytun'u vurmak için doğrultmuş masum bir kızı öldürmüştüm."

Sıtmaya yakalanmışçasına titrediğimde ellerime değen ten sarıp sarmaladı tenimi. Defalarca kendimi öldürmeye çalışmıştım, öldürememiştim. Ellerimin dokusundaki soğukluk ruhundan yayılan sıcaklıkla mest etti bedenimin gizlediği ruhumu. Kayıtsız kalmadım, parmaklarımın arasına parmaklarını kenetledim. Ben istesem de gidemesin benden diye kilitledim onu. Ben kırdıkça kırıldı, yüreği çatlaklarla doluydu. Seviyordu beni... Tekerlekli sandalyeye mahkum işe yaramaz bedenimle beni sevmişti.

Bir yaprak misali düştükçe beni yakaladı. Sevgiyi tatmamış bana sevgiyi tattırarak kıymet ile değeri gösterdi, güvenmeyi öğretti.

Geçmişimi yaksam gökyüzünde yine de affedemezdim haksızlığa uğramış yirmi iki senemdeki yaşanılan anılarımı.

Başımı kaldırarak kaçırdığım koyuluklarımı birleşen ellerimize diktim. Böyleydi işte, böyleydik. Her sorunumda kaçınmak yerine çözüm bulup yaptığım hataların üzerini örten, beni olduğum gibi seven bir adam vardı.

Ötesi olamazdı...

"Özür dilerim."

'Neden?' diye sorarcasına sorgulayan bakışlarına yenik düştüm. "Senden ayrılmayı düşündüğüm için defalarca özür dilerim. Vazgeçmeye çalıştım, hayatını daha fazla çıkmaza soktuğumu düşündüm. Sen..."

Eksiltili cümlemi söyledikleriyle kesti. "Sevgi konusunda yetimdin. Güven konusunda da eksiktin. Senin şerrin bana kayıp vermez. Susuşun dert verir: susma aşkım."

"Sen hep bana fazlaydın Arslan. Çok," nefesim bıçak gibi deldi kalbimi. "Belki kızacaksın ama yapamıyorum."

Karşımdaki insan beni anlıyordu.

Beynimin içindeki sesleri susturmaya çalışıyordu.

Çabalıyordu zira sevgisinin beni iyileştireceğini sanıyordu.

Yanılıyordu.

Mükemmelliyetçi bir kadınla evli değildi. O İrem adındaki masumu öldüren, ağzından küfür eksilmeyen, aşkla nefretin kininde boğulan bir zalimle evliydi. Tebessümümün sahiciliğine kendini kaptırmıştı. Hayal kırıklığıyla dolan gözlerini inkar etti dili: "Yapamadığın ne ki, kendimi sana fazla kaptırdığıma inanayım?"

Ateşin Bilinmez Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin