🅾6. Bölüm: ÇÜRÜ¥EN GERÇEKLER 🅾

55.1K 1K 921
                                    


Kendi başıma yürüyemiyorum. Nasıl tekerlekli sandalyede hareket edebiliyorum, ayakta kalmama kollarımın altındaki değnekler yardımcı oluyordu, değneklerin varlığı da desteğimle üç adıma varıncaya dek yürüyebiliyordum lakin asıl problemim; değneksiz dört adım atamamam... Tıp tarihinin makalelere dayandırdığı akademik dokümanlar, çarenin psikolojik olduğunu söylüyor. Dördüncü adımı atmamla her şey daha kolay olurdu. Yürüyebilirim, daha da güçlü dik durabilirim. Bu gece Arslan'a yakıştırılmamam canımı acıtmıştı. Gabra'nın zehir köklü dudaklarından kaçan kelimeleri, ruhuma dokunmuştu.

Bunu hak etmedim. Güçsüzce ve hissizce kendimi görmezden gelmek fazla geliyordu bana.

Elini sıkmam için bekleyen Dağhan, Arslan'ın kardeşiydi. Marabalarla sürülen yolun engebeli olduğu gerçekti. Suratını kaplayan yayvan gülümseyişine iç çektim. Sıkmak için uzattığı elini görmezlikten gelerek kuru bir ses ile "Memnun oldum," dedim.

Memnun olmadığım çok açıktı. Yüzsüz, pisliğin önde gideni olduğu su götürülmez bir gerçekti ve abisinin yanında iyi rolü oynuyordu. Halbuki asıl darbeyi arkadan vurmak isteyen Dağhan Kılıçhan'ken, yayvan gülümseyişi eriyip soldu. "Abi, nişanlın bayağı yabani." dedi yanıma yaklaşıp çenemi tutarken. Yuh artık! Bu manyak ne yapıyordu ya?

Kolundan tutulduğu gibi geriye savrulduğunda, düşmemek amacı ile ayakta dengesini sağlayabildi.

"Dokunmaman gereken birine dokunmamanı nasıl sağlayacağım çok merak ediyorum."

Arslan'ın duvarı andıran silik bakışları sesiyle aynıydı. Hissizdi, düzdü, korkutucu derecede sakindi. İçtiği alkol yoğun muydu bilemem fakat alkol içmiş görüntüsü yoktu. "Benden önce ona dokunduğun bir gerçek ise gerilmene gerek yok abi."

Ciğerlerim isyan bayrağını tam gururumun tepesine dikerek, kendime gelmem için avaz avaz yalvarıyordu. Açlığa susamışçasına dilini üst dudağının etinde gezdiren Arslan omuzlarını silkerek 'Umrunda olmadığımı,' gösterdi. Bilerek yapıyordu. Az önce sırtıma öpücüklerini bahşeden adamın kendimden ona biçtiğim tavize, samimiyete söylediğim yalan yüzünden inanmıyordu. Hissettiren bendim... Kırılmış olma hissini ilk kez tadıyordu. Arslan'ı kırmıştım, kendisine yalan söylemiştim. Ailemi bulmak istiyordum bu benim en doğal hakkımdı lâkin buraya gelişimdeki gaye de bu değil miydi? Arslan ailemi bulacak, öfkemi, yıllardır kustuğum o iğrenç geçmişimle yüzleşecektim. Arslan'la başaracağım emelim kördüğümdü. Dağhan ise iki ay demişti bana. İşiten kulaklarıma kelamları bayram sevinci yaşatmıştı. Şartını kabul edersem kısa sürede öz ailemi bulabilirdi. Ceketini omzuna atan Arslan'a kaydı gözbebeklerim. Madem Dağhan'ı seçeceğim niye onun yanındayım, neden onun beni umursamayacak olması bedenime ihanet ettiğimi hissettiriyordu?

'O seni istiyor Günahkâr. Her şeye sahip adam şımarıkça seni istiyor.'

Kasıklarıma dolanan tatlı baskılar hayali dokunuşlardı. Yanaklarıma hücum eden sert parmaklar, onun dokunduğu yeri silmek için üstün çaba harcadı. Çenemden tutulup kükürt kokusuna sığdırıldığım burnum defalarca yandı. Koku değişikti, hissiyat değişikti. Dokunuşu değişti. "Uzak duracaksın!" diye tıslayınca içimdeki hasarın hesabı yapılamazdı. Dağhan'a yönelttiği oklar buzdan kalesini yıkmıyordu. O görmüyordu ama nefesinin gezindiği her yerim tutuşuyordu.

Yumruk yaptığı eli, kan akıtmaya meyilliydi Arslan'ın. "Dokunmayacaksın," diye diye hipnoz olmuşçasına tekrar ediyordu. Tek kaşı havalanan Dağhan'ın prim kasışına alayla gülmeden edemedim ancak yüzüme yansıyan ifade donukluktu.

Ateşin Bilinmez Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin