Bir varmış, bir yokmuş diye başladı tüm masalların başlangıçları. Hepsinin başlangıcı aynı, sonları belirsiz. Kısacık ömrümüzde varlıkların 'yokluklarını' çekiyoruz. Hepimiz anne ve babaların birleşmesi ile dünyaya gözlerimizi açmışken; masalların, hikayelerden farklı olduğunun nereden kanısına vardık?
Uyumak için yorgan altına girdiğimiz yatakta, başucumuza oturan annelerimizin dizlerine yasladığı masal kitaplarından mı dinledik klişelenmiş cümleleri?
Yoksa kendi zihnimizde oluşturduğumuz masalın başlangıcını yazarak, sonuna zemin hazırladığımızı bilmeden 'Alt tarafı masal. Bu gece de dinlemeden uyurum.' düşüncesine mi girdik?
Hepimiz kandırıldığımız masalların bizi yönetmesine izin verdik. Annemizi, babamızı dinleyip yok olan masalları hafızamıza var olarak sıkıştırdık.
Bir varmış, bir yokmuş diye başladı her şey... Varlığı da gördüm, yoklukla yaşamayı da.
Birçok şeyle imtihan edildim. Edildiğim asrın ucunu dizginleyerek yaşıma yaş kattım.
Fakat yaşadıklarım kaldıramayacağım kadar ağır değillerdi. Engelli kız çocuğuyken, değneklere tutunarak yürümeyi öğrendim. Kendi başıma oturduğum tekerlekli sandalyede hayatın bana attığı yıkıcı çelmeyi savurarak kız çocukluğumdan kadınlığa giriş yaptığımda, hayatım boyunca gizliden gizliye akıttığım her yaş pınarında aile kavramını öğrenemedim.
Oysa ki yürümeyi öğrenen ben, bir annenin nasıl koktuğunun farkına varamadım. Bir kadının yıllardır uzattığım saçlarıma eli değmedi. Hiçbir kadın da yavrusunu sahiplenir gibi anne edasıyla bana sarılmamıştı...
Kokusunun burnuma çarptığı kadın titrekçe gülümseyerek, "İnte ya ruhe." dedi. Rüya değildi, rüya olmayacak kadar gerçek, yalın, sahici idi. Taşlara sürttüğü avucundaki kesiğe rağmen yanaklarımı avuçlayıp burnumun ucunu öptüğünde, "Hep seni bekledim, Eşvak." demesi ile nefesim soluk borumda düğümlendi; gittikçe körleşti.
Annemin bir gözü görmüyordu...
Hıçkırığımı duyan annem sıkı sıkıya kollarımı kavrayıp boğazından kopan haykırışla vücuduma sarıldığında yanaklarından öptüğüm annemin nasıl koktuğunu öğrendim. Tarifsiz kokusunu ciğerlerime çektim, kan akışını tenine dokunarak hissettim.
Kış olan ömrüm, annemin gelişi ile bahara döndüğünde, Arslan'ın sesini işittim. "İsterseniz kalkın, konağa gidelim."
Dudaklarımdaki kıvrılmış gülümsememle Arslan'a döndüğümde, gözbebeklerim dolu doluydu. Gözlerimi kırpıştırsam damlalar yuvalarından düşecekti. Gözlerimi kırpıştırmasam da bu anın bozulacağına dair olumsuz bir düşüncem vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...