MAHŞER MİDİLLİSİ
69. Bölüm: Tilkinin Derin Uykusu
Dünyanın kurulu düzeni bilinmeli; devir değişir, insanlar farklılaşır ama bir girdabın seti üzerinde ölüler ve dibe kalanlar olarak fırtına içinde yaşamaya mecbur kılınır.
Ertesi güne zorluklarla kavuşabilmişti. Gece ağrılı ve sancılarla bedeni değirmen taşında dövülüyormuş gibi hisseden hastalar için akmak bilmeyen bir su gibi bulunduğu saniyelerin üzerinde kalıyordu. Sonunda hemşirenin yaptığı ağrı kesici etkili olmuş ve sancılarını susturup uykuya dalmasına izin vermişti.
Sabah saatleri hızlı geçmiş yapılan testler, çekilen röntgen falan derken nasıl geçtiğini anlamamıştı. Kendini düşünmüyordu, aklı olanlardaydı. Yalanlar ipe dizdiği her boncuk gibi güzel bir kolye olana kadar ona hizmet ederdi. Bu konuda gençliğinin lafı olmaz bir üstat olarak işini yalanla yoluna koyardı.
Artık yolunu doğruya çevirme arzusu bile bir çırpıda atamayacağı zihniyeti ile bulanmış ve kendi bile istese adımlarını değiştiremez bir haldeydi.
Gözlerini camdan dışarıya, karşı bina yüzünden azıcık bir aralıkta gördüğü gökyüzüne çivilemişti. Baktığı yer, kaçtığı hiçbir şeyi göstermezdi. Bu yüzden ne zaman göğsü daralsa gökyüzüne bakardı.
Kapı usulca açıldığında içeriye girmek için izin isteyen nazik bir sesle kafasını çevirdi.
"Ayça müsait misin? Gelebilir miyim?"
Farkında olmadan derin bir nefes alan genç kız daha fazla nefesini yormak istemiyordu. Tüm neticeleri daha vuku bulmadan yarattı. Olanlar üzerine sorguya çekeceğini düşündüğü adamı göz ucuyla süzdü. O sormadan söyledi. "Ben yalan söylemiyorum. Onlar bana uyuşturucu sattırmaya çalıştılar."
Müdür Bey serinkanlı bir gülümseme ve insanı teselli eden bir bakışla kirpiklerini birbirine değdirdi. Yavaş adımlarla genç kıza yaklaşırken her zaman üzerinde şık ve ciddi duran takım elbisesinin ceketindeki düğmeleri açtı. Bu hareket onun gayri resmî ve rahat tavrını gösteriyordu.
"Doğru ya da yalan bunları boş ver kızım. Canın yanıyor mu? Ben iyi olduğu görmek için buradayım." Diğer hiçbir şeyi umursamıyor gibiydi.
Ayça afalladı ve bir süre adama baktıktan sonra cevap verebildi. "İyiyim." Zoraki ve ıstırabını içinde saklayan bir gülümseme ile konuşmaya devam etti. "Benim her zaman iyi olmak gibi kötü bir huyum var."
"Aferin sana. Güçlü ol, tamam mı?" Gurur duyduğu aşikârdı, ressamın anlattığı bir resim kadar ortadaydı. "Zaten öylesin." diyerek sözlerinin üzerindeki tesiri güçlendirdi.
"Gerçekten bana kızmadınız mı? Söylemedim diye." Bunu öylesine sormuyordu. Kızmış olması muhtemeldi ama genç kız her zaman önce hırpalanıp sonra ilgi görürdü. Şimdi öfkeyi görmeden şefkat görmek garipsedi.
Müdür derin bir nefes aldı yalan söylemek istemediği için cevap vermedi. Tüm olanların farklı bir ihtimali daha vardı. Eğer ilk hastaneye geldiklerinde söyleseydi korkudan bayılmaktan öteye gitmezdi. Nefes almak bile acı vermezdi. Bazı gemiler baştan terk edilmeliydi su aldıktan sonra zaten herkes atlamak zorundaydı. Ayça en başından birine gitmeliydi. Ama her zaman tek başına kalmış birini zalimce suçlayamazdı. Akif ona değil babasına daha çok kızıyordu.
Konuyu değiştirmek istedi ve sadece onunla ilgilendiğini vurguladı. "Korktun mu?"
Ayça'nın göz bebekleri titredi gardını indirmiş bir savaşçı gibi rüzgârın nefesini bile hissediyordu. Korkmuştu, ölmekten korkmuştu. Orada öylece bir çöp gibi yığıldığına yanardı. Son nefesinde sevgi değil de nefret gördüğüne yanardı. Yanmaktan korkmuştu. Canı çok acımıştı. Çok ağlamış ama acısına yetişememişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahşer Midillisi
Teen Fiction"Dünya mahşer meydanına dönse dahi sonunda ben yine gülümseyeceğim. Benim olayım bu." Artık çözülemez bir sorun haline gelen Ayça, anneannesinin yanına kasabaya gönderilir. Antisosyal olan on dokuz yaşındaki kız için kurulan tüm düzenler, planlanan...