𝕸𝖆𝖍𝖘̧𝖊𝖗 𝕸𝖎𝖉𝖎𝖑𝖑𝖎𝖘𝖎
42. BÖLÜM
◌ Nefret Taşlama ◌
Kör bıçağın yarası keskin bıçağın yarasından daha geç iyileşirdi.Yaranı ilk saran hep sertleşmiş yara kabuklarındı.
Ben yaraların kendimden geldiğini anladığımda durmalıydım. Ben nefret taşlayana kadar bir kalemle günah çıkarmalıydım.
Ama sadece on dokuz yaşında bir gençtim. En zor yaşımda mıydım? Bilmiyorum. Ama hayatımı en zora soktuğum yaşımdaydım.
Göz kapaklarını sertçe yumup açtı. Saat gecenin onuydu. Ciğerini döven hızlı nefesleri ile olduğu yere çakılmışken sokak lambalarını onu alaca bir aydınlıkta tutuyordu.
Okulun bahçesindeydi. Ahmet Haşim Anadolu Lisesi yazan tabelanın tam karşısında. Sanki azılı bir düşmana karşı duruyordu.
Ani bir rüzgâr esip saçlarını dalgalandırdığında sadece terden yüzüne yapışan tellerini havalandıramadı. Bu saatte evinden okul bahçesine koşarak gelmişti.
Elinde yol kenarında bulduğu kırılmış kaldırım parçası vardı.
Hızlı hızlı nefes alıp verirken terden sırtına yapışan tişörtü artık onu üşütüyordu. Nabzı deli gibi atıyordu.
Zaten bakışları pek aklı başında göstermiyordu onu.
Tuttuğu taşın elindeki parmaklarını iyice sıktı. Taş parçası avucuna bakıyordu ama umursamadı. Kaşlarını nefretle çatarken kusacak yer arıyordu.
Kimse yoktu. Kimse onu dolandırmaya kalkışmamıştı, kimse onu aldatmamıştı, kimse onun arkasından oyun oynamamıştı. Bunların hepsini o yapmıştı.
Pak bir beyazın içinde mide bulandırıcı bir renkti. Nefreti kendineydi fakat bunu yapamazdı.
Onu bu dünyada seven tek kişi kendiydi, o da sırtını dönemezdi.
Taşı kaldırıp boğazını acıtan bir çığlıkla fırlattı. Taş pencere camını parçalarken Ayça burnundan soluyordu. Kısık sesiyle öfke içinde cümleleri kesik bir şekilde konuşmaya başladı.
"İğrenç iyi niyetinizle etrafta dolanıp gizlediğiniz kibrinizle bana iyilik yapmanızdan nefret ediyorum."
Midesi bulanıyordu ve gözlerine yaş dolmuştu. Sinir krizinin eşiğinde bir çığlık attı. Ellerini yumruk yaparken omurgası kıvrıldı ve öne doğru eğilen bedeninden güçlü bir çığlık kopardı.
Tüm enerjisini boşalttı. Sonunda dizlerinin üzerine düştü. Nefes alışverişi yavaşlamıştı.
Karar vermişti; teyzesine gerçekleri söylemeyecekti. Gerçekten kötü biriydi. Müdürün verdiği kask ve dizlikleri kullanmayacaktı. Ona ait olan her şey kötü görünmeye mahkumdu.
Çünkü o gerçek bir kötüydü. Bunu ilk kez bir başkası değil kendi söylüyordu. Savunmaya ne bir cin şişesi açabilirdi ne de bir tilki yardım ederdi.
İnsan tüm dünyayı karşına alıp kendi için savaşabilirdi ama kendi ile savaştığında tüm silahları ruhundan sökülürdü.
*
~Üç Gün Sonra~Rutini değişmeyen sabahlarında telaş yoktu. Kendi yarattığı düzende aksaklık yaşamadan ilerlemenin keyfini sürüyordu.
Tolga mutfakta yaptıkları kahvaltısında acele etmedi. Kalkarken birden hatırladı.
"Anne bana para verir misin?" diye sordu. Onların ev düzeylerinde baba eve para getirir anne dağıtırdı. Ev ekonomisinde kadınlarında daha tutarlı olduğuna ailecek inanıyorlardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/260014930-288-k170748.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahşer Midillisi
Teen Fiction"Dünya mahşer meydanına dönse dahi sonunda ben yine gülümseyeceğim. Benim olayım bu." Artık çözülemez bir sorun haline gelen Ayça, anneannesinin yanına kasabaya gönderilir. Antisosyal olan on dokuz yaşındaki kız için kurulan tüm düzenler, planlanan...