Bölüm 24

14.7K 401 24
                                    

Sabaha kadar yatağın üzerinde oturmuş gözlerimin feri sönene kadar ağlamıştım. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım ki? Öğlen olmasına rağmen bir kere bile aramamıştı. Bu kadar onu kızdıracak ne yapmış olabilirdim?

Sabaha kadar kendimi sorguya çekmiştim adeta? Bir yer de hata yapıyordum ama nerede? Bütün mutluluğum gökyüzünde ki yıldızları sabah olduğun da dağılması gibi dağılmışlardı... Annemi üzdüğüm için miydi bu yaşadığım kötü günler? Ya da birinin bedduası mı tutmuştu? Küçükken mahallede ki teyzelerin hepsi için bakkala gitmiştim acaba birine hayır deyip onların mı gönlü kalmıştı? Neydi bunlar neyin bedeliydi?

Yataktan kalkıp hazırlandım. Tabii ayağa kalkar kalkmaz midem bulanmaya başım dönmeye başlamıştı. Hamileliğim 11. haftayı bitiriyordu artık ama bu bulantılar beni öldürecekti. Banyoya gidip kusmaya çalıştım, bütün bağırsak ve mide sistemim sadece kasılıyor vücudumdan su akıyordu. Anne olmak ne kadar da zordu böyle... Şimdi annemin söylediği '' Anne olunca anlarsın '' cümlesini anlıyordum gerçekten...

Üzerimi değiştirdiğim de beyaz kumaş pantolon üzerine mavi bir gömlek giyip evden çıkmıştım. Düşüncem de önce bir telefon almak daha sonrasında ise şirkete yani Abdullah'ın şirketine uğramak vardı. Yolumun üzerinde ki bir telefon mağazasına girip son model bir telefon aldım kendime. Madem ki bana bu kadar eziyet ediyordu ben de ona acımayacaktım, ne de olsa kredi kartı bendeydi. İki bin beş yüz tl den fazla tutan telefonu alıp çantama attım. Konuşma dakikası ve internet paketi de fazla olan bir faturaları hat seçip arabama binmiştim. Madem ki ne kadar iyi olursam o kadar kötü davranılıyordum, bundan sonra bende acımayacaktım ona.

Şirkete geldiğim de midem yine ağzımdaydı. Moralim o kadar bozuktu ki sürekli kendimi sorgulayıp duruyordum. Abdullah'a inat yeni aldığım telefona whatsapp ı yükleyip tekrar arkadaş grubumuza üye oldum. Arkadaşlarıma telefonumun kırıldığını ama tekrar yeni telefon alıp kaldığımız yerden devam edebileceğimizi söylediğim de en çok sevinen Çağan olmuştu. Beni aradığın da moralimin bozuk olduğunu anlamış olacaktı ki binbir türlü maymunluklar yapıyordu.

Akşam üstüne doğru ofisim de daha doğrusu Abdullah'ın ofisinde otururken telefon çaldı arayan elbette ki Abdullah'dı.

- Alo yavrum nasılsın?

Bu ne kadar rahat bir adamdı böyle. Dün tartakladığı yetmezmiş gibi bu gün de gayet geniş bir şekilde yavrum diyordu. Askerlerin psikolojisi çabuk bozuluyordu her halde.

- Ne vardı Abdullah?

- Sana bişey söylemem lazım.

- Seni dinliyorum.

- Aşkım ben çok eskiden Kıbrıs'ta görev yaparken bir kadınla birlikteydim. Şuan ki telefon hattım da onun üzerine kayıtlı. Uzun zamandır görüşmüyordum fakat hattın dökümanını istemiş galiba. Seni ararsa falan ne söylerse söylesin inanma. Sanırım benim peşimde yine.

- Ne saçma bişey Abdullah kadın yıllardır görüşmüyorsan napsın seni.

- Derdi ben değilim zaten hattı kapattırmak büyük ihtimal. Neyse akşam konuşuruz evde.

Telefonu kapattığım da çok saçma bir konuyu konuştuğumuzu fark etmiştim. Çocuk mu kandırıyordu bu adam.Belli ki eski takıldığı kadınlardan biri takılmıştı peşine bu da ondan kurtulmak istiyordu. Bu adam nasıl bir erkekti resmen harem kurmuştu. Onu tanıdığımdan beri bir sürü kadın ismi geçmişti ilişkimizde. Önce Aysun, sonra ben, şimdi bu hattın sahibi olan kadın... Acaba başka çıkacak mıydı?

Kahretsin midem yine ağzımdaydı. Çantamı alıp eve gitmek için arabama bindim. Akşam yemeği için bişeyler almam gerekiyordu. Ev kadını olmanın bir zorluğu da buydu işte. Eskiden eve gider annem ne yemek yaptıysa onu yerdim, şimdi eve gidip yemeği ben yapıyordum. Ayrıca bugün bizim yıl dönümümüzdü. Abdullah hatırlamayacaktı belki ama benim aklımdaydı. Yol üzerinde ki pastanenin önünde durup kalp şeklinde bir pasta aldım. Üzerine de '' Nice Yıllara Birlikte Sevgilim '' yazdırdım. Evet ona kalbim kırgındı ama çocuğumuz hatrına bazı şeyleri görmezden gelmem gerekirdi. Hem Türk kadını her zaman böyle yapmaz mıydı? Beni her kırdığın da olumlu yönlerini ve benim için yaptıklarını düşünüyordum. Başka türlü af etmem mümkün değildi çünkü?

Eve geldiğim de yine en güzel kıyafetlerimi giyip muntazam bir sofra hazırladım. Masaya kırmızı güller, şamdanların içinde mumlar ve yerlere kalpli balonlar atmıştım. Gayet romantik ve güzel görünüyordu herşey. Sıra bendeydi. Kıyafet dolabımın önünde biraz durup seçim yapmaya çalıştım. Sonunda karar vermiştim. Kırmızı elbisem, Siyah topuklu ayakkabılarım ve dağınık topuz yaptığım saçlarım ile güzel görünüyordum. Hafif bir makyaj ile süslenme işini tamamlamıştım. Dudağıma kırmızı rujumu sürerken fark etmiştim... Hayatım ne kadar da monoton bir hal almıştı. İşe gidiyordum, eve geliyordum, yemek yapıp Abdullah'a hizmet ediyordum ve rutin bir hayat yaşıyordum. Mutlu muydum? Aslaa..


Aynanın karşısında ki kendimle konuşmam Abdullah'ın kapıyı açmasıyla sona erdi. Yavaş adımlar ile kapıya yöneldiğim de çok dikkatli basıyordum yere. Sonuçta topuklu ayakkabılarım kayarsa bebeğime bişey olabilirdi. Kapıyı açtığım da karşımda Abdullah yerine kocaman bir buket çiçek vardı. Tabii arkasında da Abdullah vardı. İçeriye girerken bir eliyle beni belimden kavramış diğer eliyle de çiçekleri bana doğru uzatmıştı.

- Nice yıllara yavrum. Sen, ben ve yavrumuzla...

Demek ki unutmamıştı. Evet beni çok kırdığı doğruydu ama böyle şeyler yaptığında da tüm kırıklar hemen iyileşiyordu.

- Dün akşam için özür dilerim Esra'm. Çok fazla kıskandım seni. Kendime hakim olamadım affet beni.


Gözlerim dolmuştu dün akşam aklıma geldiğin de. Nasıl da canım yanmıştı. Üstelik hamileydim ve bana acımamıştı bile. Köpek.

Yemeğe geçtiğimiz de yüzüm eğreti bir gülümse yerleştirip yemeği tamamladım. Aklıma bugün ki kadın mevzuu takılmıştı.

- Bana anlatmak istediğin bişey var mı Abdullah?

- Neyle ilgili?

- Bugün ki kadın mevzusu?

- Evet. Kıbrıstayken görüştük bir süre. Yaşı benden büyük zaten. O ara benim hattı onun üzerine almıştım sonra biz görüşmeyi kestik ama hat bende kaldı tabii. Bu sabahta beni aradı hattı kapattıracağını söyledi. Ben de '' Tamam '' dedim. Hepsi bu. Takma kafana ama fesat biridir ne söylerse inanma.

- Ne söyleye bilir ki?

- Ne söyleyecek, geçmişi anlatır sana sadece. Ben de pek istemem açıkçası zaten Aysun konusunda yeterince mahcubum sana. Neyse kapatalım bu konuyu artık gecenin tadını çıkartalım.

Elinde ki beyaz şarap dolu kadehi havaya kaldırırken konuşmasına devam ediyordu.

- Bu arada yarın Samsun'a gideceğim. Arkadaşımın düğünü var bende gelin arabasını kullanacağım.

- Ben gelmeyecek miyim?

- Hayır sen hamilesin yorulma o kadar yolda.

- Ne alakası var. Benim için de değişiklik olur hem.

- Yavrum gelme sen. Asker arkadaşlar falan da olacak öküz gibi onların için de olmanı istemiyorum. Ben arkadaşla ilgilenirken seni yalnız bırakamam.

Ne kadar tuhaftı tek başına arkadaşının düğününe gidiyordu. Belki de haklıydı, sonuçta ağır bir hamilelik geçiriyordum. Ne kadar da saftım değil mi?

Yenen yemeğin ardından salona geçmiştik. Telefonun sesiyle oturduğum yerden kalktığım da arayan annemdi. Ah kahretsin bugün onu hiç aramamıştım. Telefonumun şarjının bittiğini fark ettiğim de Abdullah'tan telefonunu istedim. Araba da unuttuğunu söyledi !!! Abdullah telefonunu arabada unutmuştu. Gidip almasını söylediğim de ise

- Çok yorgunum Esra kaç kat inemem aşağı. Kendi telefonunu şarja tak öyle ara anneni. dedi.


Çok tuhaftı davranışları ama ben hiç bir zaman beni aldattığını aklıma getirmiyordum her Türk kadını gibi. Çünkü o benim için evini dağıtmış, düzenini bozmuştu. Asla yapmazdı bunu bana. Yalnız bişeyi unutuyordum,

'' Senin için başkasını bırakan, Başkası için de seni bırakır '' cümlesiydi....

İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin