Bölüm 48

12.6K 345 17
                                    

Gözlerimi araladığım da üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum kendimi. Aslında bir nebze doğruydu Abdullah gibi bir TIR geçmişti. Dışarısının hala karanlık olduğunu perdeden gelen sokak lambasının ışığından anlayabiliyordum. Abdullah'ın belime dolanan kolunu elimle tutup yavaşça ittim. Çıplak olduğum için biraz üşümüştüm sanırım. Tam yataktan doğrulacakken belimde hissettiğim el ile irkildim.

- Nereye yavrum?

- Üzerime bişey giyicem. Üşüdüm biraz.

       Beni yatağın içine çekip üzerime yorganı sarmış kendisi de sarılmıştı.

- Giyme hiç bişey. Çok özledim tenini. Ben ısıtırım seni.

    Dudaklarına kondurduğum öpücüğün ardından kafamı boynuna sokup gözlerimi kapattım...

             Sabah olduğun da bu sefer ilk uyanan Abdullah olmuştu. Gözlerimi onun beni '' Kurban olduğum '' diye sevmeleriyle açmıştım. Ben uyurken saçlarımı okşar '' Kurban olduğum '' diye mırıldanarak severdi beni. 

- Günaydın komutan.    diyerek gözlerimi oovuşturdum.

- Günaydın kadınım. Günaydın gün ışığımmm.     

    Alnıma kondurduğu öpücükten sonra;

- Hadi hazırlan kahvaltıya gidelim. Bu gün bizim miladımız olsun Esra. Eskiyi unutup yeniden başlayalım.

     Bu mümkün müydü gerçekten? Hayır değildi. Geçmiş unutulmaz ama üzerine sünger çekilirdi. Yine de düşüncelerimi ona belli etmeden yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip;

- Olabilir komutan. Emrindeyim. Ne de olsa evin erkeği sensin.   dedim. 

         Üzerime geçirdiğim siyah kot pantolon ve krem rengi omuzları açık ve taşlı bluzun ardından saçlarımı yukarıdan at kuyruğu yapıp yüzüme hafifi bir makyaj yaparak renk verdim. İşte hazırdım. Salona geldiğim de Abdullah da benden farklı değildi. Altında mavi kot pantolon üzerinde beyaz bir gömlek ve kahverengi deri montu vardı. Ahhh bitiyordum şu adamın karizmasına ama geçmişi de hemen unutmak mümkün değildi be kardeşim.

       İstanbul sınırından çıktığımız da anlamıştım nereye gittiğimizi, Sapanca... Bu mevsimde karlıydı orası ama süper görünüyordu, geçen gün nette gezinirken bakmıştım. Vites kolunda duran elini tutup, başımı ona doğru çevirerek konuşmaya başladım;

- Bilmiyorum seni nasıl affederim ya da affedebilir miyim? İnan bilmiyorum. Tek bildiğim seni seviyorum. Evet Fatih'e karşı...

     Cümlemi sözümü kestiği için tamamlayamamıştım.

- O adamın adını ağzına anma Esra. Ve unutma her yara iyileşir evet izi kalır ama mutlaka iyileşir. Zamanla o iz de yok olup gider. Biz çok ağır sınavlardan geçtik ama bu da unutulacak eminim.

- Ben öyle düşünmüyorum. Gerek senin yaptıkların, beni dövmen sövmen, gerekse benim sana yaptığım haksızlık unutulacak gibi değil Abdullah. Bu ilişki nereye gidecek böyle bilmiyorum. Düşündükçe deli oluyorum.

- O zaman düşünme Esra. Hiç bir şeyi düşünme artık. Sürekli düşünmekten kafayı yiyeceksin. Bak yavrum o Fatih köpeği sana artık hiç bişey yapamaz. Öyle bir şansı yok bi kere.

        Ne kadar da net konuşmuştu böyle. Bişey yapmış olamazdı? Yada sevdiği kadını bile gözü döndüğünde döven Abdullah bişey mi yapmıştı yoksa?

- Ne kadar net konuştun öyle...    diyerek soru sormuştum üstü kapalı olarak.

- Bilirsin ben hep net konuşurum. Sana gelmesi için yürümesi lazım ama ben onun bacaklarını kırdım...

İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin