Bölüm 60

8.1K 286 56
                                    

   Tam tamına 2 yıl olmuştu annemi kaybedeli... Onsuz geçen 2 yılın ardından ölüm yıl dönümünde yine kabrinin başında dua ediyordum Kaan ile birlikte.

     Kaan... Artık 8 yaşında koca bir adam olmuş okula başlamıştı. Ben ise 33 yaşındaydım. Tamamen İstanbul'a annemin evine taşınmış, Kaan'ı burada benim okuduğum ilkokula vermiştim. Annemin evinde, annemin eşyaları ve en önemlisi onun kokusuyla hayatıma devam ediyordum.

          Artık bankacılığı bırakmış, İstanbul'da ki Alman menşeili bir firma da finans müdürlüğü yapıyordum. Hayat ne garipti, adeta başladığım yere geri dönmüştüm.

     Gözümdeki gözlüğü başımın üzerine kaldırıp elimde ki kuranın kapağını kapattım. Dudaklarıma götürüp öptükten sonra alnıma koyarak Kur'an ı kolumun altına aldım. Mezar taşını öpüp koklamıştım. Sahi sanki biraz annem kokuyordu burası. Kaan yine her zaman ki gibi yanıma gelmiş;

- Üzülme anne. Anne annem bizi görüyordur bulutlardan demişti. Ve eklemişti. '' Babam eve gelmiş midir anne? ''

         Kolumda ki saate baktığım da saat akşam üstü 17:00 yi geçmişti. Kaç saat olmuştu geleli dikkat etmemiştim. Kaan'ın elinden tutarak mezarlıktan uzaklaşmaya başladım. Her defasında bir insanın canı yanar mıydı? Benim yanıyordu. 

      Arabanın arka koltuğuna Kaan'ı yerleştirip kemerini bağladıktan sonra şöför koltuğuna yerleşmiştim. Start düğmesine basmamla çantam da ki telefonun çaldığını fark ettim.

- Efendim.

- Yavrum nerdesin ?

       Arabayı çalıştırırken konuşmaya devam ediyordum.

- Mezarlıktaydık Abdullah. Eve dönüyoruz şimdi.


        Evet Abdullah ile barışmıştık. Ben yıllar önce babamı kaybedip onun acısıyla büyümüştüm. Ve daha iki yıl önce de annemi kaybetmiş şimdi de onun acısını çekiyordum. Kaan'ı düşünüp bu kararı vermiştim. 

O gün hastanenin bahçesinde Abdullah'ı gördükten sonra bağları ve sevgisi daha da kuvvetlenmişti sanki. 7. gece mevlütünden sonra Antalya'ya döndüğümüz de babası için sürekli ağlayıp hastanelik olmuştu. Bunu ona yaşatmaya hakkım yoktu benim. En son çocuk pedagoguna götürdüğüm de Kaan'ın depresyona girmek üzere olduğundan bahsetmişti. Sürekli kendine zarar veriyor ve ana okulundaki arkadaşlarına karşı şiddet uyguluyordu. Bu süre zarfında Abdullah'ı arayıp durumu ona da anlatmıştım. Kaan'a olan ilgisi çok iyiydi. Durumdan bahsettiğim de ilk uçakla yanımıza gelmiş kısaca görevinden ve neden uzakta olduğundan bahsetmişti. Tabii böylelikle de adresimizi öğrenmişti.

       Bir kaç kez Kaan için oturup konuştuğumuz da ona olan çok derinler de bir sevgimin hala varolduğunu anlamıştım. Evet çok sıkıntılı günler geçirmiştik ama annemin hasta olduğunu öğrendiğin de hastaneye gelmesi bile bize ne kadar değer verdiğini gösterir nitelikteydi. Bir kaç ay içerisin de o İstanbul'a tayinini almış ben de taşınmıştım. Benim ricam üzerine annemin evinde oturmaya başlamıştık. Abdullah ise albay olarak eve biraz uzak olan bir kışla da görevine devam ediyordu.

     Mutlu muydum? Bilmiyordum bu sorunun cevabını. Tek bildiğim belki de kimsesizliğimi onunla dolduruyordum. Ayrı kaldığımız süre boyunca hiç erkeğe dokunmamanın açlığını her gece onun altında doyurmaya çalışıyordum. Abdullah'da değişmişti. Aslında pek de eskisi gibi umursamıyordum bu durumu. İzmir'de ortaya çıkan kızını ise kabullenmiştim. Durumu anlatmıştı çünkü.

        Yıllar önce tek gecelik bir ilişkisinden Dünya'ya gelmiş suçsuz bir yavruydu o. O gün tartıştığım kadınla oturup konuştuğum da durumu doğrulamıştı. Hamile kaldığını Abdullah'a söylemediğini ve çok uzun bir süre çocuğu olmadığı için bu bebeği çok istediğini bu yüzden de sakladığını ve aldırmadığını anlatmıştı. 

   Benim üzerime düşen şey o kız çocuğunu Abdullah'dan koparmamaktı. Çünkü ben yıllar önce başka bir kadın tarafından babamdan koparılmıştım. 

           Evin önüne arabayı park ederken Abdullah'ın çoktan gelip balkona sofrayı kurduğunu gördüm. Yıllardır bizi ayakta tutan neydi böyle ? Neden hiç kopmamıştık? Neden hiç buna izin vermemişti kader?

    Kaan'ın kapıyı açıp fırlamasıyla ben de artık arabadan inme vaktimin geldiğini anladım. Yan koltuktan çantamı alıp şöför kapısını açtığım da midem de bulanmaya başlamıştı. İlk kez böyle bir şey oluyordu. Öyle kötü olmuştum ki arabanın yanına ağzıma gelen safrayı çıkartıvermiştim. 

     Eve girdiğim de çantamı kapıda beni karşılayan Abdullah'ın eline verip banyoya koştum. 

- İyi misin yavrum?

- Bilmiyorum midem bulandı. Galiba üzüldüm mezarlıkta o yüzden sinir mideme vurdu.

     Abdullah koluma girip sırtımı sıvazlıyordu. 

- Tuzlu ayran yapayım bastırır biraz aşkım. 

- Yemek yediğim de bişey kalmaz hayatım. Hadi sofraya geçelim.

        Hep birlikte sofraya oturduğumuz da midem normal hale dönmüştü. Bu sefer bize servis yapan Abdullah'tı. Seviyordum bu hallerini. Yıllar önce de Tuzla'da ki evimizde bana sürekli servis yapar yemek hazırlardı. 

   Yemekten sonra Kaan'ı uyutup salona döndüğüm de Abdullah koltuğa uzanmış kumanda elinde her zaman ki gibi haberleri izliyordu. 

- Nasıl oldu miden?

  Ayak ucuna doğru oturup bacaklarını kucağıma aldım. 

- Daha iyiyim. Birden oldu anlamadım. 

   Bana doğru uzanıp elimden tuttuğunda dudaklarını yakınlaştırmıştı.

- Senin yokluğunda yıllarca hiç bir kadına senin gibi dokunmadım. Ve inan bana hiç kimseden çocuk düşünmedim. Yıllardır teninin kokusuna hasretim Esra.

    Söyledikleri yüzümde gülümsemeye sebep olmuştu. 

- Çok yalancısın Albayım. Kim bilir kaç kadınla yattın.

- Evet yattım ama senin gibi dokunmadım Esra.

        O an aklıma gelmişti. Geçen gece hafif içkiliyken korunmasız ilişkiye girmiştik. 

- Tekrar baba olmak ister misin Albay?

- Senden olacaksa defalarca isterim yavrum. Yeter ki senin kokun üzerimde nefesin evimde olsun.

             Dudakları boynumda gezinirken cümleleri kulaklarımdaydı. Gerçekten hamile olabilir miydim?...

İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin