Bölüm 53

11.4K 340 26
                                    

Arkadaşlar gecikme için herkesten özür dilerim. Biliyorum çok geç kaldım ama inanın çok yoğunum. Yorgunluktan yazmaya fırsatım olmuyor affedin. Bir daha ki bölüm 5 Yıl sonra dan devam edecek. Final yapmayı düşünmüyorum. Bu gerçek bir hikayeden alıntı olduğu için henüz yeni başlıyor denebilir. Sizleri seviyorum ve yorumlarınızı bekliyorum...

Aynanın karşısında kendimi seyrediyordum. Karnımın belirginleşmesiyle birlikte sanki biraz yüzümde kilo almıştı. Toparlak bişey olmuştum galiba. Heyecandan ellerim titriyordu resmen. Sevil'in etrafımda dolaşması da ekstra mutlu ediyordu beni. Ne kadar iyi bir kızdı bu böyle.

- Kuğu gibisin Esra. En tatlı gelin sensin.

- Karnım kötü duruyor mu Sevil?

Ellerini karnıma koyup bana gülümsedi;

- Hayır aksine çok tatlı bir gelin oldun.

Biz böyle sohbet ederken kapı çalmaya başlamıştı. Gelen Bilal'di.

- Yenge hadi Abdullah abim çatlayacak şimdi.

Yanıma geldiğin de koluma girmiştim Bilal'in. Bizim aile de erkek olmayınca beni damada çıkartmak Bilal'e düşmüştü. Merdivenlerin oraya geldiğimizde Abdullah ellerini yüzüne götürmüş şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Ellerimi ona uzattığım da kollarını boynuma dolamış '' Seni seviyorum Esra '' diye fısıldıyordu.

Koluna girdiğim de yavaş adımlarla merdivenlerden inmeye başlamıştık. Merdivenlerin başında ise göründüğümüz de ise salonda alkış kopmuştu. Ben ise şimdiden hem gülüp hem ağlıyordum. Hamileliğinde verdiği hormonlarla birleşince duygularım kendimi tutamamıştım. Ne kadar kalabalıktı salon. Nikah masasının olduğu yerin üstü süslenmiş bir şekilde kapatılsa da kalan kısım açık havadaydı.

Nikah masasına geçtiğimizde memur bizden önce gelmiş yerine oturmuştu. Abdullah benim sandalye mi çekip yerime oturmama yardım ettiğin de ise Sevil ve Hüseyin Albay şahit sandalyelerinde ki yerlerini almışlardı.

- Değerli misafirler öncelikle hoşgeldiniz. diyerek başlamıştı konuşmasına bayan nikah memuru.

- Burada bu güzel gençlerimizin nikahı için toplanmış bulunmaktayız. Öncelikle gelin hanımı tanıyalım. Gelin hanım adınız soy adınız?

- Esra Günaçtı.

- Anne adı, baba adı?

- Sevim, Mehmet

- Damat Bey adınız soyadınız?

- Abdullah Taşpınar.

- Anne adı baba adı?

- Fevziye. Adem.

İşte sorgu kısmı bitmişti. Saniyeler sonra onun nikahlı karısı olacaktım artık.

- Siz Esra hanım, Abdullah bey'i hiç bir baskı altında kalmadan kocalığa kabul ediyor musunuz?

Abdullah'a doğru dönüp gülümsediğim de,

- Evet. diye cevap vermiştim memura.

Bu sefer sıra Abdullahtaydı.

- Siz damat bey, hiç bir baskı altında kalmadan Esra hanımı karılığa kabul ediyor musunuz?

- Evet binlerce kez evet. Ömrümün sonuna kadar evet.

Abdullah'ın bu cevabından sonra salonda kocaman bir alkış tufanı kopmuştu. Patlatılan konfetilerle her yer gül yaprakları olmuştu. Nikah memuru imzalar atıldıktan sonra ise evlilik cüzdanını bana uzatmıştı. İşte artık Esra Taşpınar olmuştum.

Dans için piste çıktığımızda gökyüzün de binlerce havai fişek bizim için atılmaya başlanmıştı. Öyle mutluydum ki. Abdullah'a sarılmış usul usul dans ediyordum. Bu benim en mutlu en güzel günümdü. Dans bitip sıra misafirler ile selamlaşmaya geldiğin de annemin usulca ağladığını gördüm.

- Benim güzel kızım melek gibi olmuşsun Esra'm.

Ah benim güzel yürekli annem ne kadar da duygulanmıştı. Gözleri kızarmıştı ağlamaktan. Abdullah ile birlikte bütün salonu dolaştıktan sonra sıra göbek atmaya gelmişti. 5 Aylık hamile karnıyla nasıl oynayabilirdim bilmiyordum ama deneyecektim.

Karşılıklı piste çıktığımızda ise müziğin etkisiyle çiftetelli oynuyorduk. Kim derdi ki koskoca Üsteğmen Abdullah göbek atacak. Bütün asker arkadaşları gelmiş her birlikte kollarını açmış oynuyorlardı. Ben de onların bu keyifli hallerine bakıp iyice mutlu oluyordum. Ne kadar güzel bir gündü bu böyle. Herkes kolkola girmiş halay çekerken ben masama oturmuş karnımı doyuruyordum bu seferde. Napim yahu acıkmıştım. Yani bebek acıkmıştı ben değil. Canım acayip derece de iskender istiyordu.

Düğün bittiğin de saat gece 00:45 i gösteriyordu. Ayaklarıma kara sular inmişti artık saatlerdir ayakta olmaktan, göbek atmaktan. Abdullah ise kravatı bir yer de gömlek pantalondan dışarı da bir halde dolaşıp duruyordu.

Sitenin kapısına geldiğimizde ise düğünün başından beri aklımda olan iskender isteğim yine nüksetmişti.

- Abdullah bişey dicem?

- Söyle bayan Taşpınar.

- Canım iskender istiyor.

Abdullah kahkaha attığında ise ben ağlayacak gibi olmuştum.

- Ne iskenderi yahu gerdeğe giricez. derken bile hala gülüyordu.

- Ne gerdeği be. Gerdeğe gireli kaç ay oldu. Bak karnımda gerdek meyvesi. İskender istiyor oğlun.

Arabayı tekrar çalıştırıp ilçe merkezine gelmiştik, şimdi iş açık iskender yapan yer bulmaktaydı. Nereye baksak kapanmıştı işte. En sonunda Abdullah bir dönercinin önünde durup bana doğru kafasını çevirdi,

- Aşkım bak nolu, iskender yoksa bile döner ye nolur saat 2 oldu yahu.

- İyi tamam. demiştim. Allahım ne kadar zordu bu işler.

Abdullah elinde iskender paketiyle arabaya bindiğinde ise benim yüzümde güller açmıştı. Daha eve bile gitmeden arabada bitirmiştim koca paketi. Enfes bir tadı vardı yahu.

Evin yoluna girdiğimiz de Abdullah'ın sorusu beni gülme krizine sokmuştu,

- Esra canın başka bişey istiyor mu? Bak söyle nolur eve varmadan.

- Hayır istemiyorum doydum.

Ne gündü ama. Yaklaşık 6 saattir Esra Taşpınar'dım. Bu soy adının benim hayatımın ağzına edeceğini bilmeden evet demiştim ona. Bir insan asla değişmez ve düzelmezdi. Yıllar geçse bile...

İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin