Bölüm 55

10.9K 365 26
                                    


         Kaan ile birlikte market alışverişi için çıktığımızda arabamın camına bırakılmış bir not dikkatimi çekmişti. ''Senin yüzünden çocuğum babasız büyüyor ''.  Şaşkın ifadelerle elimde ki kağıda bakıyordum. Anlamsızdı. Ben kimsenin babasını elinden almamıştım ki. Hem sanırım biri bana oyun oynuyordu.

     Kaan'ı arkada ki çocuk koltuğuna yerleştirip kemerini bağladım. Direksiyona geçtiğim de aklımda soru işaretleri dolaşmaya başlamıştı bile. Neden olmasındı? Sonuçta o beni defalarca aldatan biri değil miydi? Belki de bir çocuğu vardı?

     Saçmalama lütfen Esra diyerek aklımdaki kötü düşünceleri kovmaya çalışıyordum. Abdullah yapmazdı. Evet eskiden çok eskiden yapmıştı böyle hatalar ama kurduğumuz bu güzel yuvayı bozmazdı. 

      Market alışverişinin ardından Kaan ile birlikte yakınlardaki oyun parkına gitmiştik. Arabayı sahile yakın bir ağacın altına park etmiş 300 m mesafedeki parkta oyun oynuyorduk. Aklımdaki kötü düşünceleri Kaan'ımın gülüşleriyle yok etmişti. Hayır biri benimle oynuyordu ve ben buna izin vermeyecektim. 

- Anne babamda gelsin buraya oluy mu?

- Baban işte ama bitanem gelemez ki.

        Kaan'ın yine baba krizi tutmuştu anlaşılan. Hani erkek çocukları anneye kız çocukları babaya çok düşkün olurdu? Tamamen yalandı bence. Bu çocuk Dünya'sı babası üzerine kuruluydu.

O an aklıma Abdullah'ı aramak gelmişti. Bankın üzerindeki çantamdan telefonumu çıkartıp onun numarasına dokundum. İçim hiç rahat değildi.

- Efendim aşkların en güzeli.

         Onun o aşk dolu sesini duyduğumda yüzüme bir gülümseme yayılmıştı.

- Nasılsın hayat arkadaşım?

- İyiyim aşkım. Sen nasılsın? Napıyorsunuz bakalım afacanla?

- Sahildeki parka geldik. Birazdan eve geçeriz. Seni de alalım mı işten?

- Yok yavrum siz geçin benim az işim var gelirim bitince.

      Telefon konuşmamız Kaan'ın telefonu elimden kapmasıyla birlikte son bulmuştu. Akşam için siparişlerini sıralayıp çok geç gelmemesi gerektiğini de ekleyip telefonu pat diye kapatmıştı. Kaan'ın elinden tutup arabaya doğru yürüdüğümde aklıma gelen şey şuydu? ''Acaba akşama ne işi var? ''

Ne kötü birşeydi güvenin sarsılması. Bir kere gitti mi o şüphe hep aklında kalıyordu.  Kaan'ı yine arka çocuk koltuğuna yerleştirip direksiyona geçtiğim de şöför kapısına asılmış bir bebek patiği görmüştüm. Biri beni takip ediyordu ve bu oyun değildi. 

- Abdullah akşam ne işin var?

  Hırslı bir şekilde Abdullah'ı arayıp bu soruyu sormuştum.

-Ne demek ne işin var Esra? O ne biçim soru? Depo ile ilgili görüşeceğim Albay ile. Noldu?

- Seni almaya geliyorum. Görüştükten sonra eve birlikte gidelim.

- Ne oluyor ya. Bu ne tavır böyle. Benimle düzgün konuş Esra.

- Abdullah sana geliyorum nizamiyenin oradan alacağım seni.

          O kadar tuhaf bir duygu vardı ki içimde. Bu mümkün olamazdı. Abdullah beni aldatmazdı. Üstelik bir de çocuğunun olması kesinlikle imkansız bir şeydi bu.

Arka koltukta Kaan sürekli şarkı söyleyip duruyordu. Ben ise onun bu güzel sesiyle yaş dolan gözlerimi ona belli etmeden siliyordum. Yapmazdı Abdullah. Hayır yapmazdı. Arabayı sağa çekip dörtlüleri yaktığımda içime bir taş oturduğunu fark ettim. Kimdi acaba bu bizimle uğraşan? Belki huzurumuzu kaçırmaya çalışan bi kadındı? Bilmiyordum ama Abdullah ile konuşmalıydım.

İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin