Bölüm 64

7.7K 262 32
                                    

          Aradan bir haftadan fazla bir süre geçmişti. Tam 9 gündür Abdullah ne eve geliyor ne de arayıp soruyordu. Sadece Kaan'ı bir akşam okuldan alıp eve getirmiş, bu süre zarfında da kendisine bir süre görevde olacağını, eve gelmeyeceğini fakat sık sık onu arayacağını ve okula gelerek göreceğini söylemişti. 

  Onun bu tavrı beni hem düşündürüyor hem de şüphelendiriyordu. Abdullah şimdiye kadar ortalığı ayağa kaldırmalıydı yada yakıp yıkmalıydı. Bu hali çok anlamsızdı. Bu kadar çabuk kabul etmemeliydi bu durumu.

- Esra hanım, Mustafa Bey geldiler. İçeri almamı ister misiniz?

- Elbette gelsinler.

         Sekreterin kenara çekilmesinin ardından içeri Mustafa girmişti. Yine her zaman ki gibi o masmavi gözleriyle. Bu geçen sürede samimiyetimiz biraz daha ilerlemişti. Ben Abdullah'ı bu sefer tamamen silmiştim hayatımdan. O sadece Kaan'ın babasıydı artık hepsi bu.

- Hoşgeldin.   dedim gülümseyerek. 

- Hoşbulduk Esra Hanım. Nasılsınız?  

     Hanım kısmını biraz imalı söylemişti sanki :)

- İyiyiz Mustafa Bey. Sizler nasılsınız?    

       Bu sefer de imalı ama gülerek bey diyen bendim. Telefon konuşmalarımız da veya mesajlaşmalarımız da artık ismimizle hitap ediyorduk aslında.

- Bende iyiyim Esra. Seni gördüm daha iyi oldum.

- Ne içersin Mustafa. Ne ikram edelim sana.

- Bişey içmeyelim. İstersen öğlen birlikte yemek yiyelim yakında ki alışveriş merkezinde. 

           Aslında birlikte görünmek istemiyordum iş yerindekiler tarafından. Bu durum yanlış anlaşılabilirdi. Sanki evliliğim Mustafa yüzünden bitmiş gibi algılanabilirdi beni tanıyanlar tarafından.

- Mustafa bence senin içinde uygunsa akşam çıkalım yemeğe? İşyerindekiler tarafından yanlış anlaşılsın istemiyorum. Sanki senin yüzünden boşanıyorum gibi.

    Elini masamın üzerindeki elime uzatıp üzerine koydu. O an vücudumu ateş sarmıştı bir anda. Mustafa elimi tutmuştu düpe düz. O heyecanla elimi bir anda elinin altından çekmiştim. 

- Haklısın canım. Akşam müsaitsen çıkarız. Bu arada elini çekme Esra benden. Bırak zamanla otursun taşlar yerine. 

    Liseli aşık gibiydim sanırım dışardan göründüğüm kadarıyla. Heyecanımı anladığına göre başka birşey olamazdı. 

- Mustafa yeni bitti evliliğim. Hatta hala kağıt üzerinde onun eşiyim ben. Şu anda ne ona ne de oğluma zarar verebilecek birşey yapmam. Ayrıca emin ol Abdullah'ı tanımıyorsun. O gözü döndüğünde dünyayı ayağa kaldıran biri. 

- Eşin ne iş yapıyordu Esra hiç sormadım.

-Kurmay yüzbaşı. 

- Asker disiplini vardı yani sizin evde.

      Başımı iki yana sallayıp;

-Yoo hayır aksine bizim evde hiç askeri disiplin olmadı Mustafa. O hep bize karşı anlayışlı biriydi. Hiç aşırı disiplinli olduğunu hatırlamıyorum. 

- Peki neden boşanma kararı aldın Esra.

        Boğazıma koca bir yumruk oturmuştu şu an. Utanmıştım defalarca aldatıldığımı, dayak yediğimi söylemeye ama kimseden bişey saklamazdım ben. 

- Mustafa akşam konuşsak olur mu? Daha rahat bir şekilde dertleşiriz.

        Başını önüne eğerek onaylamıştı bu sefer.

- Akşam 7 de seni eve yakın bir yerden alırım istersen.

- Bana adresi mesaj atarsan ben akşam gelirim Mustafa. Sen zahmet etme. 

         Kısa vedalaşmanın ardından odadan çıkmıştı artık Mustafa. 

      Masamın üzerindeki Kaan ile birlikte olan fotoğrafımızı elime alıp oğlumun yüzünü sevmiştim. Bu fotoğrafı geçen yıl ailecek gittiğimiz yılbaşı yemeğinde çekilmiştik. Boynuma kollarını dolayıp yanaklarını yanaklarıma bastırdığında '' Allah bizi hiç ayırmasın babamla anne'' demişti. 

       Akşam mesai saati bitimine yakın çıkmıştım şirketten. Yorulmuştum üstelik gün boyu koşturmaktan, düşünmekten. Şirketi, Kaan'ı, evliliğimi, boşanmayı, boşandıktan sonra olacakları, beni nasıl bir fırtına beklediğini, Mustafa'yı, Kaan'ın olanları öğrendiğindeki psikolojisi... Allah'ım ne kadar çok düşünecek şey vardı. Delirecektim. 

          Eve girdiğim de Kaan henüz okuldan gelmemişti. Üst kata çıkıp yatak odasına girmiştim. Gardırobun kapağını açtığımda her zaman ki gibi ne giysem telaşım vardı. Kış ayları yaklaştığı için hava iyice serinlemiş, soğuk yüzünü göstermişti. Üzerime sarı bir dantelli gömlek giyip altıma da koyu lacivert kot pantalonumu giymiştim. Bu akşam klasik giyinmek istemiyordum. Zaten gün boyu elbiselerin topuklu ayakkabıların içindeydim. Sıkılmıştım artık bu hayattan da aslında. Biraz sıradan ve basit yaşamak istiyordum.  Ayağıma geçirdiğim hafif topuklu çizmelerimle tamamlamıştım kıyafetimi. Saçımı yukarıdan at kuyruğu toplayıp küçük bir çantaya telefonumu ve cüzdanımı koymuştum sadece.

      Salona indiğim de Kaan'ın servis saati yaklaşmıştı. Camdan baktığım sırada Abdullah'ın arabasını evin önüne yanaşırken görmüştüm. Kapıya çıktığımda Kaan arabanın arka kapısını açıp bana doğru koşmaya başlamıştı. Kollarını bacaklarıma doladığında ellerimle başını sarmıştım. Abdullah arabanın kapısını kapatıp Kaan'ın çantası elinde bana doğru yürüyordu. 

     Günler sonra ilk defa görüyordum onu. Telefonda bile görüşmemiştik hatta.

- Hoşgeldin Abdullah.

- Merhaba Esra. Nasılsın?

- İyiyim sen nasılsın?

 Kaan içeri doğru koşarken Abdullah da konuşmasına devam ediyordu.

-Ben de iyiyim. Kaan'ı okuldan almıştım. Evde olduğunu tahmin etmedim. Kusura bakma.

       Bu söyledikleri şok etkisi uyandırmıştı bende. Abdullah bu cümleleri kuracak bir adam değildi !!!

- Yoo hiç sorun değil. Bende çıkıyordum zaten. Pervin teyzeme tembih ettim. Kaan'a bi iki saat göz kulak olacak. Hoşçakal.

       Kaan'ı yanıma çağırıp yanaklarından öptükten sonra arabanın anahtarını alıp çıkmıştım.

     Eski Abdullah böyle bir durumda nereye gittiğimi, kimlerle gittiğimi sorgular resmen beni hapsederdi eve. Anlam veremiyordum hiç birşeye. Bu olanlar bizim hayatımızda olamazdı. Bu adam benim kocam Abdullah olamazdı. Neredeyse arkamı dönüp '' Bu sen misin Abdullah '' diye soracaktım. 

      Arabama bindiğim de telefonumda Mustafa'nın gönderdiği mesaj bildirimi çalıyordu.


İKİNCİ KADIN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin