2.Bölüm

189K 5.4K 1.5K
                                    

"Hayde kalkın hayde tarlaya. Bir kere de tek seslenişte uyanın be. Yatmaktan düzlendiniz."

Hemen hemen her güne gözlerimi bu sesle açıyordum. Şuan en çok ihtiyacım olan şey uykuydu ama nafile. Toplanacak buğdaylar bizi bekliyordu.

Annemin bağırışlarına daha fazla dayanamayıp kendimi yataktan attım. Esma bizimle gelmiyor, evde babaannem ile duruyordu. Babaannem seksen küsür yaşında dediğim dedik otoriter bir kadındı.

Lastikli eşofmanımı çıkarıp yerine siyah üzerine kırmızı çiçekli şalvarımı giydim. Tülbentimi arkadan bağlayarak saçlarımı ördüm. Ayağıma lastiklerimi giyerek avluya çıktım. Hava oldukça sıcaktı.

Evimiz derme çatma bir gecekonduydu. Kız kardeşim ve ben aynı odada yatıyorduk. Babaannem salondaki bir koltuğu esir almış, gece gündüz orada yatıyordu. Bir de yirmi dört yaşında evli abim vardı. Evleneli bir kaç ay olmuştu. Babam abimi evlendirmek için varını yoğunu verince, elde avuçta kalmayınca çareyi beni zengin kocaya vermekte bulmuş olmalıydı. Ama bunu engellemenin bir yolunu bulmalıydım.

"Ne dikiliyorsun hadi yürü."

Babamın komutuyla istemeye istemeye yola koyuldum. Annemde arkasına bir şeyler yüklemiş peşimizden geliyordu. Dün sabah annemin söylediklerini babama sormalıydım ama çekiniyordum. Daha fazla dayanamayıp yanına yaklaştım.

"Baba."

"He."

"Dün anam bir şeyden bahsetti. Şey... Evlilik felan dedi. Doğru değildir dimi?"

Önce biraz dinlemiyormuş gibi davransada yürümesini yavaşlatıp bana döndü.

"Kendini de bizi de kurtaracaksın. Seni isteyenler öyle sıradan bir aile değil. Soylu bir aşiret. Bizim halimiz ortada. Daha iyisini bulamazsın. İki gün sonra gelecekler konuşacağız. Anana da erken felan demişsin, yaşıtların yapıyorda sen mi yapamayacaksın hele?"

"Ama baba ben daha-"

"Şştt. Sen benden daha mı iyi bileceksin. Seni en çok ben düşünürüm. İlerde bana teşekkür edeceksin. Koskoca ağa koca köyde seni görmüş beğenmiş uygun görmüş. Şükredeceğine bir de mızmızlanıyorsun."

Bu beni düşünmüş hali miydi gerçekten? Ağa beni beğenmişmiş. Bana sordu mu ağa sen beni beğendin mi diye? Ağa olduğuna göre kesin elliden aşağıda değildir. Düşündükçe ağlamak istiyordum. Kendimi sıka sıka yürürken tarlaya varmıştık.

İşlerimizi neredeyse yarılamıştık ve belim kopuyor gibiydi. Bir yandan alamadığım uykum ve susuzluğum ile bayılacak gibiydim. Babam önüme iki bidon attı.
"Hele şunları doldurda gel bakayım. Birini içelim birini de şuralara dökelim."

Kafa sallayarak bidonları kaptığım gibi çeşmeye yürümeye başladım. Çeşmenin başında bir genç sigara içiyordu. Utana sıkıla yaklaşarak bidonlarımı musluğun altına yerleştirdim. Beklerken ikimizde farklı yerlere bakıyorduk. Sularımı doldurup kucağıma aldım. Fakat dışı ıslak olan bidon ellerimden kayıp kayaların üzerine düştü. Gencin hemen yanımda bitmesi hoşuma gitmemişti.

"Dur bacım dur yardım edeyim."

Bidona uzanıyordu ki elimi uzatarak hayır anlamında salladım.

"Ben taşırım sorun değil, teşekkürler."

"Yav yemeyeceğim bidonu yardım edeyim ne olacak. Kötü niyetli değilim merak etme benim aklımda başka biri var hem."

"Yok o yüzden değilde, babam görürse hiç hoş olmaz. Gitmem lazım, iyi günler."

Bidonu kaptığım gibi babamların yanına koştum. Babamla annemi yan yana oturmuş bir şey konuşurken görünce yavaşladım ve kulak verdim.

"Ee kaç yaşındaymış bari."

"Yirmiydi galiba. Hem genç hem yakışıklı. Bizim kızda büyük gösteriyor zaten. Konaklarda yaşayacak kızın konaklarda. Hala kızımızında gönlü olsun diyorsun. Daha ne yapayım ben."

"Nerede görmüş bu ağa bizim kızı?"

"O nasıl soru Safiye. Tarladan başka bir yere mi gönderiyoruz kızı. Tarlada gezinirken tabi."

"Gördü tabi benim kızımın mavi mavi parlayan gözlerini. Kumral beline kadar saçlar. Ah ah, bende güzel değilim ki bu kadar. Kime çekti bilmiyorum valla."

"Babasına tabi kime olacak. Zaten bunu hemen vermezsek başımıza iş açar bu."

Genç ve yakışıklı demek. En azından yaşlı olmadığına sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Yine de küçüktüm işte. Bir de sevmeden evleneceğimi düşünürsek pek hoş olmayacaktı. Anneme bu iltifatları için de bir ara teşekkür etmeliydim.

Hızlanarak suları yanlarına bıraktım. Kana kana içtikten sonrada işimizi bitirip eve döndük. Terden kıyafetlerimle bir bütün olmuştum. Duş alıp yeniden giyindim ve sofrayı hazırladım. Sofrada kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bu sessizliği bozan babam oldu.

"Birkaç aya sofra felan hazırlamayacaksın, ne istersen önüne gelecek. Çamaşır bulaşık hepsini hizmetliler yapacak. Şu hayatı kim istemezki."

Ben diye çığlık atmak yerine gözümü tabağıma dikerek tüm söyleyeceklerimi yuttum. Sevdiğim birine sofra hazırlamak bana zor gelmezdi ki zaten. Ama sevmediğim biriyle aynı ortamda bulunmak bile beni daraltacaktı. Ama babam bunu anlayabilecek biri değildi.

Sofrayı kaldırdıktan sonra günün yorgunluğunu atmak için yatağıma uzandım. Tam dalmak üzereyken başlayan şiddetli yağmur sesiyle gözlerimi yeniden açtım. Tüm sertliğiyle cama vuran yağmur damlacıkları pencerenin kenarından sızıyordu. Ses çıkarmamaya çalışarak evde bulduğum eski havluları topladım ve pencerenin kenarına yerleştirdim. Tam o sırada ışık açıldı. Ani ışıktan yanan gözlerimi kısarak başımı kapıya çevirdim.

"Gecenin bir vakti şu uğraştığın şeye bak. Bakta ne durumda olduğumuzu gör. Sefaletten batıyoruz sen hala yok de. Al sana ceza. Tüm cam kenarlarını kontrol et sızanlara havlu yerleştir. Sakın işin bitmeden uyuma. Yarın tüm gün boyunca evi dipten uca temizleyin. Kapı baca açıp şu rutubet kokusunuda çıkarın. Bir sonraki akşama tertemiz olacak bu ev. Sabahta erkenden çarşıya çıkın doğru düzgün bir elbise alıverin. Şu paçavralarla çıkma koskoca ağanın karşısına."

Cevap veremiyordum. Karşı gelemiyordum. Gelemiyordum işte. Gelirsem olacakları biliyordum. Çaresizce başımı salladım. Sanırım kaderime razı gelecektim. Gelmek zorundaydım.

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin