Yaklaşık iki aydır odadan çıkmıyordum. Ağa beni bu odaya kapatmıştı. Sadece yemek veriyorlardı. Hamileliğim çok kötü geçiyordu. Günün iki saatini tuvalette kusarak geçiriyordum. Ne yediğimden ne içtiğimden birşey anlıyordum.
Hem sağlık açısından hem psikolojik açıdan berbat haldeydim. Geceleri rüyamda Ali'yi görüyordum. Burada çıldırabilirdim. Ağa ve Firdevs anne bu durumun sorumlusu olarak beni görüyorlardı. Yüzümü görmek istemediği için sadece bebek için beni bu odada tutuyordu.
İki aydır yaptığım tek şey kusmak, uyumak ve kitap okumaktı. Kitap alamadığım için ikinci kez başlamıştım hepsine. Bunun haricinde gece gündüz uyuyordum. Bitkisel hayatta gibiydim. Bu yaşadıklarım çok fazlaydı.
Yanıma tek giren Mehmet'ti. Oda artık bu duruma karşı gelemiyordu. Hanife ile anlaşmışlardı. Evde kimse olmadığı zamanlar Hanife ona kapıyı açıyordu. Bana birşeyler anlatıyor birazda olsa kafamı dağıtıyordu. Seher'i tamamen unutmuştu.
O gün kafama koymuştum. Eve gidip Ali'ye anlatacaktım. Ama Özcan buna engel olmuştu. Ali'yi almıştı benden. Ona defalarca önemli birşey söyleyeceğim kalk desemde kalkmamıştı. Son anında bile dediğimi yapmamıştı yani. Şimdi ise bebeğimle başbaşa kalmıştım. Kitap okurken oda dinlesin diye sesli okuyordum. Küçüklüğümden anılar anlatıyordum ona. Cevap veremese de tek arkadaşım oydu.
Kustuğum tuvaleti temizleyip elimi yüzümü yıkadıktan sonra tutuna tutuna yatağa oturdum. Başımın dönmesi durmuyordu. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Kapının tıklanmasıyla hafif doğruldum.
"Gir."
-----
Mehmet'ten...
"Gir."
İçeri girdiğimde bana baktı ardından yataktan destek alarak doğruldu.
"Şşt. Rahatını bozma sakın."
Yastığını düzeltip onu yeniden yatırdım. Bembeyaz yüzü sarıya çalmış çok yorgun ve bitkin gözüküyordu. İki ayda o kadar zayıflamıştı ki.
"Hala kusuyor musun?"
Çaresizce başını salladı.
"Geçmiyor. Ne yesem çıkartıyorum."
Onun bu haline dayanamıyordum. Resmen eziyet ediyordular ona. Hemde bu haldeyken. Hanife elinde tepsiyle içeri girerek kucağına bıraktı.
"Getirdiğin yemekleri yiyor değil mi Hanife?"
Hanife bir Feride'ye bir bana baktı.
"Şey... Yemiyor Mehmet bey."
Kaşlarımı çatarak Feride'ye baktım. Gözlerini kaçırıp başını eğdi.
"Tamam Hanife sen çık."
Hanife çıktığında yatağa oturup ona doğru yaklaştım.
"Neden böyle yapıyorsun Feride. Beslenmeye ihtiyacınız var."
"Midem almıyor" dedi ağlamaklı sesiyle. Gözleri dolmuştu. "Ne yesem çıkarıyorum, hiç iyi değilim Mehmet. Ölecek gibi hissediyorum. Sürekli başım dönüyor, gözlerim kararıyor. Her gün aynı odada çıldıracak gibi oluyorum. İnsan yüzü görmüyorum, temiz hava almıyorum. Ben çok kötüyüm Mehmet..."
İç çekerek ağlamaya başladığında içimden bir parça kopmuştu. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Yardıma muhtaç kanadı kırılmış bir kuş gibiydi. Bir o kadar narindi.
"Babama ne dersem kabul etmiyor. Az daha sabret, bulacağız bir çaresini. Kurtaracağım seni buradan. Ben sözümün arkasındayım. Ama ne olur ağlama artık. Anlaştık mı?"
Göz yaşlarını silerken başını salladı.
"Bak sana ne aldım."
Yataktan kalkıp kapının kenarına bıraktığım poşeti getirdim. Burada ona yakın kitap vardı. Gözleri parlarken ıslak gözleriyle gülümsedi.
"Teşekkür ederim."
Ardından tepsiyi güzelce kucağıma aldım ve yatağın kenarına oturdum.
"Şimdi sana ne verirsem yiyeceksin, itiraz yok tamam mı?"
"Mehmet gerçekten midem almıyor, kusacak gibi oluyorum."
"Olsun kus, sende bebekte vitaminini alıyor onun. Ne kadar zayıfladın baksana. Tam tersi kilo alman lazımdı."
Çorba kasesini elime alıp ona yaklaştırdım. Mızmızlansada zar zor kaşık kaşık ağzına vererek tabağı bitirdim. Ardından nohutu aldım.
"Ben doydum" dedi eliyle ağzını kapatırken.
"O doymadı" dedim bende karnını gösterirken.
Bir karnına bir bana bir kaşığa baktı. Zorla da olsa bir kaşık aldı. İkinci kaşığı verirken peş peşe öğürerek yataktan kalktığı gibi tuvalete koştu. Ağlamakla karışık kusma sesleri gelirken içim paramparça olmuştu.
Bu kız kesinlikle iyi değildi. Bu kadar kusması normal olamazdı. Onu hastaneye götürecektim. Yatakta oturup çıkmasını bekledim. Ağlarak tuvalletten çıktı.
"Hadi giyin gidiyoruz."
Şaşkınlıkla bana baktı.
"Nereye?"
"Hastaneye gidiyoruz. Sen iyi değilsin. Bu kadar kusmanda normal değil."
"Ama ağa..."
"Bırak ağayı hadi giyin. Kapıyı açık bırakıyorum beş dakika içinde aşağıda ol."
Başını salladığında aşağı inip arabayı hazırlattım. Feride indiğinde koluna girerek arka koltuğa oturmasına yardım ettim. Ardından şöför koltuğuna geçerek hastaneye sürdüm.
Doktor beni görür görmez ön sıraya almıştı. Feride ile içeri girip oturduk.
"Hoşgeldiniz Mehmet bey. Buyrun sizi dinliyorum."
Anlatması için Feride'ye baktım. Çekiniyor gibiydi.
"Feride üç aylık hamile. Doktor kusmasının normal olduğunu söylemişti. Ama Feride'ninki normalden fazla. Hiç birşey yiyemiyor. Yese bile hemen çıkartıyor. Artı halsizlik ve baş dönmesi var."
"İlk dört ay bunlar çok normal. Zaman zaman çok fazla olmasıda normaldir. Bunun haricinde stres altında kalmaktan olabilir. Aşırı üzüntü gibi psikolojik sorunlarda hamileliği oldukça etkiler."
Feride'ye baktığımda başını eğmiş dinliyordu. Evet onun sorunu kesinlikle buydu. Aşırı üzüntü, stres... Ve kahretsin ki elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onu böyle çaresiz görmeye dayanamıyordum. Bir çaresini bulmam lazımdı.
Hastaneden çıktığımızda Feride'nin gözleri doluydu. Onu teselli edecek tek bir cümlem bile yoktu. Bende şuan en az onun kadar çaresizdim.
Yeniden arabaya bindiğimizde eve geldik. Salona girdiğimizde kimsecikler yoktu. Annem ve babama açıklama yapmak zorunda kalmadan bu işide çözmüştük. Feride'ye baktığımda gözlerini kırpmadan bir yere baktığını fark ettim. Kafamı o tarafa çevirdim. Bu Ali'nin öldüğü yerdi.
"Hadi Feride, babamlar gelmeden" diyerek koluna girdim. Yeniden odaya çıktığımızda onu yatağa oturttum.
"Sinir, stres, üzüntü yok. Buradan kurtulacaksın. İyi şeyler düşün olur mu. Kendini düşünmüyorsan bile bebeğin için iyi olmaya çalış. Onun sana ihtiyacı var."
Cevap vermek yerine ellerini karnına koydu ve başını salladı. Kapıyı yeniden kilitleyip anahtarı Hanife'ye verdim. Acilen bir çaresini bulmalıydım.
Aşağı inip bende birşeyler yedikten sonra babamlar gelmişti. Ben mutfaktan seslerini duyuyordum. Tam mutfaktan çıkıp Feride'yi bırakmaları için konuşacaktım ki babamın telefonla konuştuğunu fark ederek duraksadım.
"Aynen İhsancığım. Son altı ayı kaldı. Doğumu yapsın, bebeği sağ sağlim alalım hele bir. Sonra o namussuzun işini bitireceksin. Karşılığında vereceğim paraylada ailen kurtulur. Avukat felan tutar çıkarırım ben seni oradan. Hele bir doğursunda bebek bize, o mezara..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESLİMİYET
Сучасна прозаSevmeyecektim. Her ne olursa olsun daha on altımı doldururken babamın beni sattığı bu adamı sevmeyecektim. Hiçbir zaman dediğini yapmayacaktım. Bana hakim olmasına izin vermeyecektim. Ona direnecektim. Asıl eğlence şimdi başlıyordu. Zorla güzellik...