BEDEL 58 *İHANET ETMEDİM*

79.4K 3.4K 349
                                    

Dediğimle gözlerini gözlerime kenetlemişti. Çok tuhaf bir bakışı vardı. İlk kez böyle acıyla bakıyordu gözlerime.

"Canımı yakmak istiyorsan istediğini söyle. Şuanda hiç birşey kızımı bu halde görmek kadar canımı yakmaz. Ama senin içindeki yangını biraz olsun dindirecekse istediğin gibi vur, kır, parçala."

"Kızın öyle mi? Sen başka bir kadının kollarında zevk alırken dünyaya gelen kızın. Bana kızarak canını yaktığın kızın. Sen onu haketmiyorsun Ömer AĞA. Sen baba olmaya layık değilsin."

Bebeğimin yanından çıkıp yanımıza gelen hemşireyi görmemle susup ona baktım. Yanına gidip bebeğime dokunan ellerini tuttum.

"Bebeğime dokunmak istiyorum. Sadece bir kez ne olur. Bir kez göğsüme sarayım onu. Benim ona, onun da bana ihtiyacı var. Sıcaklığım iyi gelecek ona"

"Bebeğinizin iyi olmasını istiyorsanız bir süre buna dayanacaksınız. Şuan bulunduğu yer onun sağlığı için en güvenli yer."

"İyi olacak mı? Neden bu kadar alet bağlı vücuduna? Nesi var kızımın? Ne olur birşey söyleyin."

"Doktorunuz sizi bilgilendirecek. Siz şimdi odanıza geçip dinlenin."

Bebeğime son bir kez daha baktım. Küçücük bedeninde sadece alt bezi bağlıydı. Bu soğukta çıplak kalmıştı bedeni.

"Kızım üşür orda. Hava çok soğuk."

"Merak etmeyin üşümez. Kuvöz, onun ihtiyacı olan sıcaklıkta şuan."

Hemşire beni ikna edip çıkartmıştı ordan. Odaya geçtiğimde koridorda bekleyen Bekir ağa ve Sultan ana peşimden içeri girdi. Akşamdan beri bir yere ayrılmamışlardı. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda gördüğüm yüzü tanıyamadım. Bu ben miydim. Ne hale gelmiştim böyle. Ağlamaktan gözlerim şişmiş, bitap düşmüş bir haldeydim. Doğumda zorlandığım için yüzüm kırmızı beneklerle dolmuştu. Tekrar odaya geçip yatağıma oturduğumda Bekir ağa geçip karşıma oturmuştu.

"Neden bu kadar yıpratıyorsun kendini kızım. Kendine yazık ediyorsun. Olacakla öleceğe çare bulunmaz. Hem daha gençsiniz. Daha çok çocuğunuz olur."

Sözleri acımı bine katlarken yüzüne baktım bir süre. Zamanında bebeğinin ölümüne sebep olan bir adam vardı karşımda. Ömer'in babası. Ömer de babası gibi kıymıştı yavrusuna. Bekir ağayı çok sevdiğim halde şuan nefret ediyordum ondan. Yıllar geçtikçe kendini düzeltmişti ama ne çare. Bu iyi hali giden bebeğini geri getirmiyordu. Gülsüm ananın yaşadığı acıyı şimdi daha iyi anlıyordum. Onun bebeği bir gün dayanabilmişti.

"Haklısınız üzülmeye değmez. Sonuçta kız çocuğu değil mi."

Konuşurken gözlerimi Sultan anaya çevirmiştim. Dediğimle neye uğradığını şaşırmıştı.

"O ne biçim söz öyle. O bize Allah'ın hediyesi. Bizim de içimiz yanıyor ama elden ne gelir. Veren de o alan da."

İçimde haykıracak o kadar söz varken sükutu tercih etmiştim. İlk defa bu kadar canım yanıyordu ve canımın yandığı kadar yakmak istiyordum. Konuştuğum an karşımdakinin canını yakıyordum. Bebeğimi veren Allah ama ona kıyan kullarıydı.

Bekir ağa gergin havayı dağıtmak için konuyu değiştirmişti.

"Torunum iyi olacak inşallah. Bir isim koyalım artık çocuğa. Ben derim ki..."

"Güneş.. Kızımın ismini Güneş koyduk baba."

Ömer'in babasının sözünü kesmesiyle gözler ona dönmüştü. Normalde çocuğun ismi büyüklere  danışılırdı. Ama ben ismine çoktan karar vermiştim bile. Neyse ki buna itiraz gelmemişti.

BEDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin