DÖRT YIL SONRA
Yıllar ardarda geçerken hayatımızda çok şey değişmişti. Aradan geçen dört yılda bütün hayatım çocuklarımla dolu dolu geçmişti. Şu anda evimde iki tane minik yaramaz vardı. Büyüdükçe onlarla başa çıkmak zorlaşıyordu. Bakımı en kolay zamanları bebeklik zamanlarıydı.
En zor geçen zamanlarımız, diş çıkarmaya başladıkları zamanlardı. Aylarca hastalıklarıyla, ateşleriyle boğuşmuştuk. Biri Ömer'in kucağında, diğer benim kucağımda sabahladığımız gecelerimiz çok olmuştu. Birinin dişi çıkmadan diğerininki başlıyordu. Bir de sütten kestiğimde çok zorlanmıştım. Hem benim canım acıyordu hem de çocuklarım zor vazgeçmişti emmekten.
En sevimli halleri ise ilk iki dişlerinin çıktığı zamanlardı. Yeni konuşmaya başladıkları sırada diş çıkarırken "Anne" diye ağlamaları içimi yakıyordu. İkisi de ilk "Anne" diye konuşmaya başlamıştı. Defalarca Ömer'i, baba dedirtmeye çalışırken yakalamıştım. Ömer'in çabalarına rağmen "Baba" demeye geç başlamışlardı.
Her kardeş gibi onlar da çoktan kavga etmeye başlamışlardı. Kavgalarının en büyük sebebi paylaşılamayan oyuncaklar ve eşyalarıydı. Ağlayarak yanıma gelip yeni çözülmeye başlayan dilleriyle birbirilerini şikayet etmelerine alışmıştım artık.
Bütün yaramazlıklarına, beni yormalarına rağmen onlar benim hayatımdaki en değerli varlıklardı. Onlar iyiki vardı. Benim ilk göz ağrım, ilk bebeklerim, ilk annelik heyecanımdı. İlk gülüşleri, ilk adımları, ilk çıkan dişleri, ilk anne deyişleri çok özeldi benim için. Hepsi ayrı bir heyecandı. Ve ben bu heyecanları ikişer defa yaşıyordum.
Emeklemeye başladıklarında evi dağıtmaya başlamışlardı. İlk dişleri çıktığında ellerine geçeni ağızlarına alıp kemirmeye başlıyorlardı. Bir süre sonra yürümeye başlayınca el önündeki bütün ufak eşyaları saklamaya başladım. Dolaplarımın kapağını kilitli tutuyordum. Üst katta merdivenin başına bariyer koymuştuk düşmemeleri için. Evin düzenini onlara göre kurmuştum. Evim eskisi kadar toplu kalmıyordu ama umrumda değildi.
Elbise dolaplarını karıştırmayı çok seviyorlardı. Dolapları toparlayıp kıyafetleri yerleştirirken arkamda kalan dolapları karıştırıp tekrar yere döküyorlardı. Özellikle bizim kıyafetlerimize çok meraklılardı. Fırsat buldukça kıyafet odasına girip kıyafetlerimizi deniyorlardı.
Bakımı en zevkli olan Berfin'di. İkisi için de devamlı alışveriş yapıyorduk ama erkek kıyafetleri daha sade oluyordu. Berfin'e rengarenk kıyafetler, tokalar, ayakkabılar alıyordum. Saçlarını özenle toplayıp çeşitli şekiller veriyordum. Benim de saçlarım uzamıştı geçen süre içinde. Ömer kesinlikle ne Berfin'in ne de benim saçıma makas değmesine izin vermiyordu.
Onlar sayesinde Güneş'imin acısı biraz olsun hafiflememişti yüreğimde. Onlarla ilgilenirken Güneş'imi de ihmal etmiyordum. Devamlı mezarını ziyaret edip bahar geldiğinde çiçek bahçesine çeviriyordum minicik mezarını. Güneş benim iyileşmeyen yürek yaramdı. Bir kez olsun kucağıma bile alamadığım yavrumun toprağıyla avunuyordum. Rabbim cenneti nasip ederse ahirette kavuşacaktım meleğime. Artık Güneş'ime kavuşmak için sabırsızlanmıyordum. Artık bu dünyada bana ihtiyacı olan meleklerim vardı.
Her zamanki gibi yine namazımı kıldığımda ortalığı kurcalamaya başlamışlardı. Artık öğrenmişlerdi namazda hiç bir şeye müdahale edemediğimi. Her namaza başladığımda dikkatlerini çekecek şeyler verirdim ellerine ama namaza başlamamı fırsat bilerek evi karıştırmak daha fazla ilgilerini çekiyordu.
Dikkatimi dağıtmadan namaz kılmaya çalışırken mutfaktan gelen sesler, yine bir yerleri karıştırdıklarını gösteriyordu. Bu da yetmezmiş gibi bir de kavga etmeye başlamışlardı yine. Berfin'in ağlama sesi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL
SpiritualBEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirine zıt iki karakter, iki yaşam, iki kırık kalp.. Mecburen birleşen iki hayat.. Elif.. İstanbul'da doğ...