Telefon kapandığı halde sanki kulağıma yapışmış gibi öylece kaldım olduğum yerde. "Ömer'den kurtuldum." Derken o anlamda dememiştim. Samet te en az Ömer kadar müdahale ediyordu hayatıma. Yabancı erkeklerin olduğu ortamlarda durmayacağımı biliyordu oysaki. Ömer beni o kadar iyi tanımayabilir ama Samet iyi tanıyordu beni.
Kendimi toparlayınca telefonu Harun'a uzatıp kapıya doğru ilerledim. Çıkacağım sırada kolumda hissettiğim dokunuşla aniden başımı çevirip baktığımda Samet karşımdaydı. Ömer de böyle arkamdan gelip kolumu tutardı. Gözlerimde biriken yaşlarla kendimi Samet'in beni saran kollarında buldum.
"Özür dilerim abla. Gereksiz yere tepki gösterdim."
"Eve gitmek istiyorum. Bir daha hiçbir yere çıkmak istemiyorum."
"Hayır gitme. Yemeğimizi yiyelim birlikte gideriz. Bak sen biraz açıl diye geldik buraya. Özür diliyorum. Gel hadi."
Elimden tutarak masaya doğru çekmeye başladı beni. Samet'in hareketleri Ömer'i anımsatıyordu bana.
Yemeğimi zorla yemeğe çalışıyordum ama boğazımdan geçmiyordu bir türlü. Her ne kadar keyfimi yerine getirmeye çalışsalar da Ömer'in bana söylediğini duymamışlardı. Boşanmayı kabul etmesini istiyordum ama bu şekilde değil. Sözümü yanlış anlayıp karar vermemeliydi böyle bir şeye. Harun ve Nazlı'nın yine atışmaya başlaması bile güldürememişti beni. İkisi de en baştan beri anlaşamamışlardı bir türlü.
Eve gittiğimde hala aklım Ömer'deydi. Bir yanım onu arayıp beni yanlış anladığını söylemek istese de Ömer ikna olmuşken kararını etkilemek istemiyordum.
Neden bu hale gelmiştik. Oysa herşeye sıfırdan başlamıştık. Çocuk için tedavi görmeye başlamıştım. Herşeye rağmen mutluyduk ve mutluluğunuzu bir çocukla taçlandırmak istiyorduk. Rabbim bir değil iki tane nasip etmişti. Hem de umutsuz bir zamanımda mucize gibi gelmişti. Ama ben bu mucizeyi babalarından saklıyordum. Buna hakkım yoktu. Boşanınca hemen söyleyecektim. Aramızda herşey bu kadar kopmuşken sırf çocuk için kararından vazgeçmesini kabul edemezdim.
Bütün gün beklediğim telefon nihayet çalmaya başlamıştı. Arayan Ömer'di. "Alo" dediğimde karşıdan Ömer'in boğuk sesi geldi.
"Avukatımla görüştüm. Yarın yanına gelip işlemlere hemen başlayacak. Sen hiçbir şeyle uğraşma, herşeyi o halledecek. Sen çekinmeden şartlarını söylersin. Hepsini kabul ediyorum. Senden çaldığım hayatının bedeli olarak herşeyimi alabilirsin. Biliyorum hiçbir şey bunu karşılamaz ama."
Boğazım düğümlenmiş, konuşamıyordum. Ciddi ciddi bitiyordu. Ömer blöf yapmamıştı, ciddiydi. Nihayet sesimi toparlayıp konuşacak gücü buldum kendimde.
"Hiçbir şeyini istemiyorum. Kendi başımın çaresine bakabilecek durumdayım. O evde yaşadıklarımın bedelini hiçbir şeyle ödeyemezsiniz."
"Biliyorum. Çok acı çektirdim sana. Beni affet demeye yüzüm yok. Hiç affetmeyeceksin biliyorum. İşte bu yüzden seni benden kurtarıyorum."
"Ömer ben öyle demek..."
"Neyse uzatmanın alemi yok. Bir an önce bitsin ki ben de hayatıma ona göre yön vereyim."
Sadece "Tamam" diyecek gücü bulabildim kendimde. Daha fazla konuşmaya gücüm yoktu.
Ertesi gün Harun avukatı alıp gelmişti. Herşey o kadar hızlı gelişiyordu ki ben bile şaşırıyordum. Herşeyin bu kadar çabuk biteceğini tahmin etmemiştim.
"Anlaşmalı boşanma olacak. Boşanmanıza sebep olan olayları mahkemede anlatmamanız işinizi kolaylaştıracak. Aksi takdirde hakim davayı uzatır. Ömer bey bütün şartlarınızı kabul ediyor. Size aylık nafaka bağlanacak. İstediğiniz miktarı talep edebilirsiniz. Ayrıca evlendikten sonra sizin üzerinize geçen bir arsa ve bir ev görünüyor. Bunlar eşler arasında ortak bölünecek fakat Ömer bey bunlardan hak talep etmiyor. Ömer beyin evlendikten sonra sahip olduğu herşeyden size düşen payı alacaksınız. Onun dışında size bir ev alacak. İstediğiniz yerde bir ev seçin. Gerekeni biz halledeceğiz. Mümkünse ailenize yakın bir ev almanızı istedi. Bunun dışında her talebiniz kabul edildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL
SpiritualBEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirine zıt iki karakter, iki yaşam, iki kırık kalp.. Mecburen birleşen iki hayat.. Elif.. İstanbul'da doğ...