BEDEL 92 *SABRIN MÜKAFATI*

50.4K 2.6K 325
                                    

Eskiden korkardım mutlu olmaktan. Yaşadığım her mutluluğun ardından felaketi yaşardı yüreğim. Mutlu olmaktan korkmuyordum artık. Doyasıya yaşıyordum mutluluğumu. Her an kötü birşey olacak korkusunu hayatımdan çıkarmıştım tamamen.

Hayatım tamamen sorunsuz değildi tabiki. Bazen Ömer'le tartışmalarımız oluyordu, bazen çocuklarımızla ilgili sorunlar yaşıyorduk, bazen ailelerimizle. Ama gelip geçici sorunları atlatmamız kolay oluyordu. Başımıza gelen kötü olaylar, küçücük bir şeyden bile mutlu olmayı öğretmişti bize.

Son zamanlarda beni en çok üzen olay, düşük yapmam olmuştu. Çok kötü etkilenmemiştim ama dört ay karnımda taşıdığım bebeğimi kaybedince çok üzülmüştüm.

Şimdi en büyük hayallerimden biri elimdeydi. Bekir ağanın hediye ettiği umre, hayatımda gördüğüm en güzel hediyeydi. Eşimle, meleklerimle birlikte hasret kaldığım Kabe'ye, Ravza'ya kavuşacaktım. Canlarım, bu yaşta tanışacaktı Peygamber toprağıyla.

Şimdiden kalplerini Allah aşkı, Resulullah aşkı sarmıştı bile. Bebekliklerinde hep ALLAH zikriyle uyuturdum onları. Her yemek yedirişimde, işlerini yaparken besmeleyle başladığım için alışmışlardı her şeylerine besmeleyle başlamaya. Onların yaşına uygun kitaplar okuyarak akıllarının yeteceği miktarda dinimizi öğretmeye çalışıyordum. Bazı çocuk ilahilerini birlikte ezberlemiştik.

Çocuklarımın İslam bilinciyle yetişmesi için elimden geleni yapıyordum ve yapmaya devam edecektim. Bu konuda çok sıkmadan, yaşlarının ve zeka yapılarının izin verdiği şekilde davranmaya özen gösteriyordum.

Dualarla, Kur'an ziyafetiyle yapılan sünnet mevlidi çok güzel geçmişti. Eyüp, sünnetinin acısını unutmuştu neredeyse. O haliyle oyuna dalmıştı. Nazlı'nın Eyüp için hazırladığı, doğumundan itibaren çekilen fotoğraflarından ve videolarından oluşan slayt gösterisi ise bize güzel bir sürpriz olmuştu. Slaytı izlerken o günlere geri dönmüştüm sanki. Mevlit bitip eve geldiğimizde Eyüp'ün acısı gün yüzüne çıkmıştı tekrar. Gün boyu oynayan oğlum eve gelince akşama kadar ağlamıştı.

Nazlı, çocuk gelişimi bölümünde okuduğu için çocuklarımla çok iyi anlaşıyordu. Hatta benim çocuklarımla iletişimimi eleştirdiği bile oluyordu. O da benim gibi çocuklarla iç içe olacak, onlara ilim öğretecek bir bölüm seçmişti. Ben de okumuştum ama bilgimi sadece kendi çocuklarıma veriyordum. O da yeterdi benim için. En azından çocuklarıma karşı bilinçliydim.

Ailemi çok özlesem de artık alışmıştım hasrete. Anne olduktan sonra annemi daha iyi anlıyordum. Onda kızdığım şeyleri şimdi kendim yapıyordum. Annem ise torunlarıyla ilgilenmekten beni görmüyordu bile. Nazlı'nın da yeğenleriyle arası çok iyiydi. Özellikle Berfin, teyzesini örnek alıyordu kendine. Az görüşseler de araları iyiydi. Nazlı, çocukları alıp bahçeye çıkarınca annemle başbaşa kalmıştık.

"Nazlı'yı evlendiriyoruz." Demesiyle içtiğim çay boğazıma takılmıştı ve kendimi toparlamam zaman almıştı.

"Ne demek evlendiriyoruz? Şaka yapıyorsun değil mi?" Dediğimde annemin bakışı gayet ciddi olduğunu belli ediyordu.

"Daha yaşı kaç bu kızın anne. Delirdiniz mi siz?"

"Ne yapalım kızım ısrarla istiyorlar, Nazlı da istiyor. Hem iyi insanlar..."

"İyi insanlar diye hemen verecek misiniz kızı? Daha çocuk o. Hem okulu var."

"On sekiz yaşına geldi. Zaten şimdi yapmayacaklar düğünü. Çocuğun okulu bitmek üzere. Askerliğini yaptıktan sonra Nazlı da okulu bitirmiş olur. Sonra evlendiririz."

O kadar sinirlenmiştim ki söyleyecek söz bulamıyordum. Nazlı'yı bu yaşına rağmen isteyenler vardı. Bu ailenin de ısrarla istediğini biliyordum ama şimdi evleneceğini asla düşünemezdim. Hem sinirden hem üzüntüden sesim ağlamaklı çıkmaya başlamıştı.

BEDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin