Misafirlerin geleceği gün öğleden önce mutfağa girmiştim. Misafirlere herşeyi kendim hazırlamak istiyordum. Ufak tefek yardımlar dışında kimsenin yemeklere müdahale etmesine izin vermemiştim. Yemek kokuları midemi altüst etse de aldırmamıştım.
Araya haftasonu girdiği için hastaneye gitmemiştik. Zaten gitmek istemiyordum. Yine üşütmüş olmalıydım. Gülsüm ana hastaneye gitmemiz için ısrar etmişti ama umursamamıştım. Hamile olabileceğimi düşünüyordu. Testin negatif çıktığını söylediğimde teste çok güvenmememi söylemişti. Salı günü gideriz diye ikna etmiştim.
Akşam olduğunda misafirler gelmişti. Misafirleri avludaki çardakta ağırlayıp gün boyu uğraştığım çeşit çeşit yöresel yemekleri ikram etmiştik.
Yöresel yemekleri çok severdim ve anneme devamlı yaptırırdım. Evde olduğum zamanlarda ise yemekleri ben yapardım. Yemek yapmayı çok severdim. Her ne kadar burda mutfağa girmem hoş karşılanmasa da arada bir girip yemek yapıyordum.
Burda yemeklerle Zişan ilgileniyordu. O yüzden pek mutfaktan çıkmazdı. Zişan, Hatice ablanın görümcesiydi. 22 yaşında hoş, alımlı bir kızdı. Ev işleriyle Hatice abla ve kızı Şeyma ilgileniyordu. Zişan ilk geldiğim zamanlarda çok sıcakkanlı duruyordu fakat sonradan çok değişmişti. Bana neredeyse düşman gibi bakıyordu bazen. Yüzünün güldüğünü pek görmüyordum. Bir keresinde merak edip "Bir sıkıntın mı var?" diye sormuştum fakat birşey söylemeden geçiştirmişti. Sanırım mutfağa girmem pek hoşuna gitmiyordu. Fakat burası benim evimdi ve hiç kimse mutfağa girmeme müdahale edemezdi.
Oldukça keyifli bir akşam geçirmiştik. İş konusunda da anlaşılmış imzaların atılması kararlaştırılmıştı. Haftasonu çizdiğim ve önceden çizilmiş birkaç modeli de Ömer'e vermiştim. Çizimlerin neredeyse hepsi çok beğenilmişti. Bunu şimdilik işi kurtarmak için yapmıştım. Bir daha evde çizim yapıp vermeyecektim.
Arada bir canım sıkıldıkça çizim yapardım. Kafa dağıtmak için birebirdi. Bir tasarımcıya çiz denildiği zaman değil aklına estiğinde çizebilirdi. Bazen hüznümü yansıtıyordum çizimlerime, bazen mutluluğumu. Bunu renklerime, desenlerime yansıtırdım.
Önceden ortalık yerde çizim yapınca tepki alırdım. Gelin olmuşum hala çocuk gibi resim çiziyormuşum, biri görse rezil olurmuşum... Sultan anadan laf işitmemek için odamda çizim yapardım. Tasarımlarımı alan Neslihan hanımla hala iletişim halindeydik. İstediği zaman ona model tasarlayıp göndermeye devam ediyordum. Ücretini ise aileme gönderiyordum. Artık evde rahatça tasarım yapabilirdim.
Kemal bey ve eşiyle çok iyi anlaşmıştık. Kemal beyin aslen Bitlisli olduğunu ve İstanbul'da yaşadığını öğrenmiştim. İstanbul'a gittiğimde misafirleri olmaya söz vermiştik.
Öyle özlemiştim ki İstanbul'u ailem kadar evim kadar burnumda tütüyordu. Neredeyse gezmediğim yeri kalmamıştı. Benim için bambaşkaydı İstanbul. İstanbul gibi şehir yoktur. Peygamber vasiyetiydi, Eyüp Sultan'ın alamadığı sevdasıydı, Fatih'in kazandığı zaferi, aşkıydı İstanbul. Benim ise geçmişim, çocukluğum, anılarım hep İstanbul'daydı.
Ömer'in de önümüzdeki hafta iş için İstanbul'a gitmesi gerekiyordu. Kemal beyin şirketiyle yapılacak anlaşmayı orda imzalayacaklardı. Tabi ki ben de onla gitmek için elimden geleni yapacaktım.
Misafirler gitmek için ayaklandığı sırada dış kapının açılmasıyla başımı kapıya çevirdim. İçeri giren Sevda'yı gördüğümde olduğum yerde kalmıştım. Gözlerimi, gülümseyerek bize doğru yaklaşan Sevda'dan ayırıp Ömer'e baktığımda gözgöze gelmiştik. Ömer de en az benim kadar gerilmişti. Kulağına eğilip sadece onun duyabileceği şekilde fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL
SpiritualBEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirine zıt iki karakter, iki yaşam, iki kırık kalp.. Mecburen birleşen iki hayat.. Elif.. İstanbul'da doğ...