O an, o kadının yanında yuvama sahip çıkmam gerektiğini hissetmiştim. Kendimi cezalandırarak başkalarına fırsat vermeyecektim.
İşte şimdi Emine hanımın suratında görmek istediğim ifade vardı. Ve karşısında onu rahatsız eden bir manzara. Herşeye rağmen birbirine tutunan Elif ve Ömer.
"Doğur canım doğur. Kocanı elden kaçırma."
"Emine abla yeter. Bak misafirsin diye sesimi çıkarmıyorum, sabrımı zorlama."
Emine Hanım Ömer'in bağırmasıyla sessiz kalırken ben daha fazla bu kadına tahammül etmemek için sinirle odama çıktım. Ferahlamak için abdest alıp namaza durdum. Rabbimin huzurundayken kuş gibi hafiflediğimi hissediyordum.
Namazdan sonra yatağa girip yorganı kafama çekerek uyumaya çalıştım ama nafile. Beynimi yoran düşünceler yorgun bedenimin uykuya teslim olmasını engelliyordu.
Kapının açılıp kapanmasıyla Ömer'in odaya girdiğini anlamıştım. Bir süre sonra yatağa girdiğinde derin nefes alış verişleri gerginliğini ele veriyordu.
Şuan onla konuşmak istemediğim için açmadım gözlerimi. Sessiz kalmak istiyordum. Bir an önce uykuya dalıp herşeyi unutmak istiyordum.
"Benim Elif'im yine kendine yakışanı yaptı. Ben de senden bunu beklerdim. Sen bize sahip çıktığın sürece kimse yıkamaz bizi."
Gözlerimi açıp Ömer'e baktığımda karanlıkta bile gerginliği belli oluyordu. Ben de sakin kalmaya çalışsam da o kadının yaptıklarını düşündükçe sinirlerim bozuluyordu. Sevda'yla yaşananları bildiği için bunu bana karşı kullanmasına tahammül edemiyordum.
"Senin yüzünden böyle insanlarla muhatap oluyorum. Beni üç kuruşluk insanların diline düşürdün. Ya ben anlamıyorum bir kadın nasıl olur da kendi kızının evli bir adama yaklaşmasına izin verir."
"Yuva yıkmaktan çekinmeyen birinden ne beklenir ki."
"Nasıl yani? Kimin yuvasını yıktı?"
"Neyse boşver sen onu. Hem dedikodu günah. Akşam akşam günaha sokma beni."
Gülerek söylediği sözle konuyu kapatmaya çalışmıştı ama bu kafama takılmıştı. Öğrenmeden rahat edemezdim. Bunu başkasından da öğrenebilirdim.
***
Kahvaltı sofrasında ben de Ömer de keyifli görünüyorduk. Emine Hanımla hiç muhatap olmadan kahvaltımızı yapıp çıkmak için ayaklandık.
"Baba, biz bugün işe biraz geç geleceğiz. Elif'le hastaneye gideceğiz."
Ömer'in sözleri karşısında bir anda bakışlarımı ona çevirdim. Biz henüz bu konuda konuşmamıştık ve hemen gitmeyi düşünmüyordum hastaneye. Evdeki ortam tepkimi göstermek için uygun değildi o yüzden yola çıkmayı bekledim.
"Neden bana sormadan kendi başına karar veriyorsun. Daha bu konuda konuşmadık bile."
"Ben değil sen karar veriyorsun, bana da senin kararlarını uygulamak düşüyor. Bu sadece seni değil beni de ilgilendiren bir karar. O yüzden şimdi gidip adamakıllı muayene olacaksın ve gereken neyse yapılacak. Herşeyden önce senin sağlığın için."
Bir süre surat asıp sessiz kalmamla sessizliği bozan Ömer olmuştu.
"Senin canın dayak istiyor galiba. Sahi en son ne zaman yedin dayağımı?"
Böyle birşeyi alay konusu yaparak söylemesi canımı sıksa da elime koz geçmişti ve kullanmanın tam zamanıydı. Bir süre düşünür gibi yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL
SpiritualBEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirine zıt iki karakter, iki yaşam, iki kırık kalp.. Mecburen birleşen iki hayat.. Elif.. İstanbul'da doğ...