İyi Okumalar ;)
****
'Kayıplar vermeye alışık yüreğime inat.
Pes etmeyen çırpınışlarım var benim.
Korkularıma inat aşık olan bir kalbim.
Ve dokunuşlarından önce
Okyanuslar gibi derin gözlerinde yitip gittiğim sultanım var.
Ya onu kaybedersem...?
Mecnun mu derler adıma?
Yoksa geceden kara bahtsızlığın kadını Leyla mı...?"
(Yıldız Bin ESVED)
***
Kalilah yıllardır duymak için özlemle kavrulduğu sözlerin, oğlunun kalbinden geldiğini hissettiği an ardını döndü ve sımsıkı sarıldı ilk göz ağrısı, aile yadigârına. Babası ve tüm sevdikleri onu, Kalilah'a emanet etmişlerdi ve bu güne kadar yanında olamasa da uzaktan uzağa hep korumuştu oğlunu. Şimdi ise bu canhıraş çıkan seste hasretin son demleri vardı çok şükür.
"Anne affet beni, yalvarırım affet. Yıllarca sana ettiğim tüm cefaların bedeli canımla ödenirse al senindir ama affet ne olur."
"Senin canın benim en kıymetlimken, sana gelecek olan her kötülüğe karşı dururken nasıl dersin kefaretimdir canım diye? Senin, terk edildiğine inandırılan masum bir ruh olmaktan başka ne suçun var bana karşı? Yalnız şimdi mücadelen daha da çetrefilli bir hale gelecek."
"Neden?" Yıldız bu mutluluk tablosuna sürülen siyah rengin ne olduğunu düşünerek kocasından önce sormuştu sorusunu, yorgun bir sesle. Korkularının biri bitmeden diğeri başlıyordu ve bu kez başlarında nasıl bir bela vardı öğrenmeye isteksiz olsa da bilginin en büyük güç olduğunu bilecek kadar solumuştu bu toprakların havasını.
"Çünkü kızım, Farkh-Aldin, Mâlik'in birçok şeyi öğrendiğini anladığı vakit saldırıya geçecektir. Hem de vahşice bir saldırı." Bu kez kafası karışan genç adam annesine soran gözlerle bakıyordu. Daha fazla susamadığı için sorusunu sormalıydı ama o bile korkuyordu artık cevaplardan.
"Anne, Aldin neden Meharib'i almak istiyor?"
"NE!!! Kimse oğlumu alamaz! Asla vermem oğlumu asla!" Karısının tüm yorgunluğuna rağmen canhıraş çabası üzdü genç adamı. "Malik gidelim, yalvarırım gidelim! Oğlumu almalarına izin verme Mâlik!" Yıldız duyduklarının ardından Kalilah'ın, oğlundan söküldüğü gibi, aynı şeyleri yaşama düşüncesi ile kendini kaybetmişti. Ya oğlunu alırlarsa ne yapar, nasıl yaşardı Yıldız?
Karısının haline endişelenen Mâlik kendine bin bir küfrü yağdırıyordu, henüz tam iyileşemeyen gönül kıblesinin yanında bu gerçeği itiraf ettiği için. Konuşurken aklı nereye gitmişti acaba? Sırlı gözlerde gördüğü endişe ve korku ile kahretti kendini onu böylesi bir yaşama hapis ettiği için. Yüreğinin nazlı atışını sakinleştirmenin bir yolunu bulamazsa, olmamış şeyler yüzünden aklını kaçıracaktı gönül kıblesi.
"Gönlümün kıblesi korkma! Kimse oğlumuzu bizden alamaz ben sağ olduğum sürece. Olurda ölürsem, onun çaresini de düşündüm. Sen biraz daha toparlan çocuklarımızla birlikte Türkiye'ye gideceksin, ben buradaki kargaşayı halledene kadar."
Kalilah'ı da telaşlandırmıştı gelinin hali çünkü bakışları kayıp, nefesleri sık ve sığdı. Nejima'nın yaşadıklarının zorluğuna tanıklık ettiği için genç kadının artık sınırlarda dolaştığını bilen belki de tek kişiydi. Zordu bu topraklar, tıpkı yakıcı güneşi, susuz çölleri gibi zorluydu burada hayat. Çözemezsen nasıl sarılacağını, nasıl kendinden sayacağını, o vakit asla kabul etmez, kendisinden saymazdı bu topraklar kimseyi. Lakin dilini çözersen cennet gibi olurdu Ard Alramal, tüm nimetlerini sunardı tereddütsüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...