Hüzey beş yıldızlı otelin zevkle döşenmiş, ama görkemi gösterişle karmaşık hale getirilmiş koridorunda Nejima sultanı, sultan Mâlik'in yanına götürmek için ilerliyor, bu sırada iki aylık süreç gözlerinde canlanıyordu.
Nirşaade...
Ömrü, küçük aşkı ve yüreğinin tek sahibi olmasını istediği ruhunun özü. Aklına geldiği her seferinde olduğu gibi yine gülümsemişti yüzü. Efendisi Mâlik'in karısına olan aşkı gibi büyüktü Nirşaade'sine olan aşkı, belki daha bile fazla. İki ay kadar önce sultan Mâlik tarafından saraydan uzaklaştırıldığında nedenini bilmese de çok kırılmış ve inancını kaybedecek raddeye gelmişti Hüzey. Bir hafta sonra, saraya yeniden çağrıldığında mutlulukla koşarak gitmişti evi bildiği büyük, beyaz, üç yüz yıllık yapıya. Sarayda muhafız olmak, hele de Mâlik Bin Esved'in özel muhafızları arasında olmak her askerin hayali, lakin harcı değildi. Bu görev zor elde edilen ama çok kolay kaybedilebilecek bir görevdi ve Hüzey altı yıldır asla hata yapmadan sürdürmüştü görevini. Bunda Aasraf'tan aldığı eğitimin önemi inanılmaz büyüktü ve sırf bu yüzden o adama ömrü boyunca borçlu kalacaktı.
Efendisinin çalışma odasında kendisini beklediği haberini aldığında heyecanı ayyuka çıkmıştı. Ellerinin titremesini gizlemenin yolu yoktu ama başarmalıydı. Ailesi sultan Mâlik'e öfkeliydi ama Hüzey efendisinin adil bir adam olduğunu bildiğinden asla ses etmemiş, suçunun kendisine bildirilmesini beklemişti sabırla. Kapıdaki muhafız küçümseme ile süzdüğü Hüzey'i içeri girmesi için itelediğinde genç adam dişlerini sıktı. Tek bir hareketi ile öldürebileceği adamın geçen hafta üstü iken, şimdi hiç bir şeymiş gibi iteleniyordu. Bu hareketle heyecanı buz gibi bir öfkeyle yer değiştirmişti.
İçeri girdiğinde bir süre efendisinin konuşmasını bekledi ama hiç ses etmeden kendisini izlediğini gördüğünde korku ile yutkundu. Ne yapmış olabilirdi ki efendsini böyle öfkelendirmişti acaba? Mâlik Bin Esved kimsenin karşısına almak istemeyeceği türden bir adamdı. Öfkesi cesareti gibi amansız, acımasızlığı da halkı tarafından iyi bilinirdi. "Hüzey tepemde dikilme, geç otur." Hüzey ses etmeden ayakta beklemeye devam etti çünkü bir sultanın karşısında oturmaya layık olmadığını biliyordu. "Hım... oturmayacaksın demek, anladım. O zaman direkt sadede gelelim." Genç adam efendisinin elindeki nişan halkasına baktı ve dehşete kapıldı. Bu Nirşaade'sine, badem gözlü yüreğine aitti. Peki sultanın elinde işi neydi ki?
"Gözlerinde sorular görüyorum ama yüreğin bu sorgulamayı yapamayacak kadar korkak olmalı ki susuyorsun."
"Nirşaade için her korkumu silerim sultanım." Mâlik'in dudaklarında hafif bir tebessüm oluştu ama geldiği gibi giden bu izin gerçekliğinden emin olamadı genç adam. "Aşkın için bana bile karşı gelecek misin Hüzey?" Genç adam bu sorgunun ardından gelecek şeyden çok korkuyordu ama kimseye vermezdi sevdiğini. Gerekirse alır kaçardı Nirşaade'yi ama hiç kimsenin sevdiği kızı aşağılık bir şekilde kullanmasına veya onu elinden almasına izin vermezdi.
"Ölüme bile meydan okurum onun için."
"Sen aptal bir adamsın Hüzey," Bu sözlere bozulsa da genç adam, sultanının sonraki sözleri ile ferahladı. "Tıpkı benim gibi. Bu nişan halkan al ve git, Nirşaade'nin ailesi şu an evinden ayrıldılar. Bir daha asla o çocuğa yaklaşmayacaksın." Genç adam şeref kılıcını çekti Mâlik'in şaşkın bakışları arasında ve boyuna dayadı. "Nirşaade benim sadece evlenmek istediğim kız değil efendim, ömrümü adamak istediğim tek kadın. Onu benden aldınız ise yaşamamın hiçbir anlamı kalmamış demektir. Onun tek bakışına nefes alıyorum ben ve o yoksa ben de yok olurum."
"Peki sevdiğinin tek bakışında aşkı gördün mü hiç yada şefkat? Sen âşık bir kadının bakışını hiç gördün mü ki meftun olduğunu iddia ediyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomansaAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...