Medya=Elissa (Faker)
HERKESE İYİ BAYRAMLAR!!!
Evet dostlar.
Bu gün bayram ve bayram şekeri niyeti ile sizler için uyumayıp sürpriz bir bölüm yazdım =)
Umarım beğenirsiniz. =D
Birde yeni kapağımız için @Koalaprenses çok teşekkürler
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
**************
Ekim ayı girmiş olmasına rağmen Ankara hâlâ yanıyordu. Öyle ki bu yangın başkentte bir evin ciğerlerindeki ateşi daha da harlandırır gibiydi. On gün olmuştu Mustafa hastaneden çıkalı. Üç gün önce annesi de taburcu olmuş şimdi evin her köşesinde Yıldız'ın şen ama sessiz kahkahasını arıyordu evdeki her fert gibi.
'Bu nasıl bir acı hiç kimse bilmiyor, kimse de yaşamasın' diye dua ediyordu Allah'a Arife anne. Tabi duası sadece içinden geliyor, kimselere duyuramıyordu mühürlü dudakları. Zira hareket etmiyordu bir zamanlar kızına ninni söylediği dudakları. Hasan bey ve Mustafa buna da şükür diyerek buruk bir sevinç yaşıyorlardı.
Mustafa hiç aksatmadan her gün fizik tedaviye gidiyor oradan da nefesini emniyet müdürlüğünde dinlendiriyordu. Kız kardeşinden hiçbir iz veya tek bir söz bulamamanın verdiği sıkıntı ile kahrolarak yeniden ev dedikleri mezarlığa dönüyordu. Neredeydi canı, kardeşi, göz bebeği anne kokulusu neredeydi? Koskoca kız nasıl hiçbir iz bırakmadan kaybolur anlamıyordu ne kadar düşünürse düşünsün.
Ahh birde Hande meselesi vardı ki çok canı sıkılıyordu. Babasına yakalandıktan sonra Hasan Bey ciddi bir konuşma yapmıştı Mustafa'yla. "Oğlum, acılarımız çok büyük ama sakın bu acılarını o çocukta dindirmeye kalkma, hakkımı sana helal etmem. O kız da benim kızım sayılır. Yıldız benim için ne ise Hande ve Esin'de o. Eğer ki yüreğinde yer vereceksen amenna ama Zeynep'in terk edişini, Yıldız'ın kaybını; yani lafın özü her şeyin acısını o minik yürekten çıkaracaksan seni evlatlıktan ret ederim."
"Bundan sonra benim gönül işi ile alakam olamaz baba. Tek derdim yürümek ve kız kardeşimin peşine düşmek. Onu bulup annemin dizlerinde yattığını görmeden mutluluk kapımı çalmasın. Yüzümde tek gülücük olmasın. Kardeşimi bizden alanlara bunun hesabını sormadan hiç kimse yanıma yanaşmasın!"
Mustafa o anda babasının gözlerinde gördüğü dehşetli acıyla başını öne eğdi. Babası görsün istemedi dolan gözlerini. Biliyordu yaşlı adamın gam yüklü omuzlarının çöktüğünü kederden. Biliyordu en az kendisi kadar yandığını içinin. Ne de olsa o evlat sevgisi işlemiş baba yüreği taşıyordu. Bir evladı kayıp diğeri tekerlikli sandalyeye mahkûm olmuştu. Genç adam biraz da annesi ve babası için bu mücadeleyi veriyordu. Doktorlarda bu azimden oldukça umutlu olduklarını söylediğinde daha çok çalışmaya başlamıştı Mustafa.
Arife anne ise her gün salondaki camın önünde oturuyor, gözünü bir an olsun kırpmıyordu belki kızı, yürek sızısı, bal gözlüsü zümrüt gözlü annesine gelir diye. Olur ya, hatta belki odasından paytak adımlarla gelip 'anne şu saçımı örsene, madem kestirmeme izin vermedin çek ceremesin' derse diye gözü bir yola bir kızının odasına kayıyordu. Bu düşünceler içindeyken kapı zili çaldığında yaşlı kadının yüreği yerinden oynadı. Acaba kızı olabilir miydi gelen?
Hasan bey kapıyı açtığında karşısında iki tane ızbandut gibi adam görünce şaşırdı. Biri diğerine başı ile işaret edince diğeri ardına bile bakmadan gitti. "Buyur evladım kime bakmıştın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
Roman d'amourAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...