***
Kanatlarım her kırıldığında yenilerini verdin bana tutsaklığımda.
İstemedim yine de çünkü saklıydın esaretimin adında
Gecelerim aşk kokuluydu, gündüzlerin bana vurgun
Ölüm olsa bile daldığım okyanuslarında...
***
Genç kadın oturduğu koltuktan dış kapıyı dinliyordu sessizce. Çarpan kapı sesini duyduğunda ellerini birbirine sürterek gülümsedi kurnazca. Ohh neyse ki sevgili öfkeli kocası sessiz sedasız gitmişti. Gerçi sabah ki şiddetli kavganın ardından beklediği bir şey değildi bu sessizlik ama neyse ki sıkıntı çıkmadan sıyrılmıştı işin içinden.
Zorlukla kalktı koltuktan, bitkinlik ve geceki uykusuzluğun acısı yeni çıkıyordu bedeninden. "Samiraa kızıııımm" diye seslendi lakin biliyordu ki kalesine çekilmiştir güzel paresi. Lakin annesinin şimdi ona ihtiyacı vardı, hem de acilen. Bu yüzden sehpanın üzerinde ki telefonu aldı eline ve kızını aradı. Telefon çaldı çaldı ama açılmadığında evde ki yardımcılara seslendi Yıldız. Genç çalışanlardan Dilek yanına geldiğinde gamzesini göstererek büyükçe bir gülücük eşliğinde "Kızlara çağırdım ama duymadılar, haber verir misin Dilek?" dedi.
Çok geçmeden üç kızın ayak sesleri ortalığı yıkar gibi merdivenlerden koca salona yayıldığında gülmeden edemedi genç kadın. Üç mükemmel fidan ve küçük bir incisi vardı ki ömrüne cennetti dört çocuğu da. Sonra aklına okyanus gözler geldiğinde, yanaklarını kızartan dün gecelerini de anımsadı. Bu adam yıllar geçtikçe daha bir edepsizleşiyordu. Kendisi ise çok akıllı usluydu canım!
Sabah mutfakta kahvaltı hazırlıklarına yardım etmeye indiği sıra çalışanların yüzünde ki gizli sırıtışın sebebini tam kapıdan çıktığını sandıklarında ettikleri dedikodudan öğrenmişti genç kadın. Çalışanlardan Tuba "Ayy sandım gece ev başımıza yıkılacaaak!" dediğinde, yaşça en büyükleri olan kadın "Ehh kadın Yıldız hanım, erkekte o aslan gibi adam olursa değil ev, dünyayı yıkarlar adamın başına. Kız vallahi gençliğim geldi aklıma. Benim koca da böyleydi." Yıldız ellerini gözlerine kapadı, içinden "Allah'ım dillere de düştük iyi mi?" diyerek
"Ay Kiraz abla sen de az değilsin. Kız ne yapıyordun bu kadar..." daha fazlasını duymayı yüreği kaldıramayacağı için hızlı adımlarla kaçmıştı resmen. "Allah'ım iyi ki çocuklar kule diye tutturdular, yoksa onlara da rezil olurduk. Ahh Malik ah...!" gerçi çığlıkları evi inleten kendisiydi, yine de istediğini alamamıştı ki Yıldız, yani tabii ki kocası ile aşkı devşirmişti orası ayrı da, diğer isteğini alamamıştı.
"Anne ne oldu? Bir yerin mi ağrıyor? Babama haber verelim mi?"
"Samira korkma tatlım ben gayet iyiyim, sadece bu gün firar edeceğim. Siz de bana yardım edeceksiniz yoksa..." Ne diye tehdit etseydi acaba kızları? Sonunda bulduğunda gözleri ışıldadı ve bağırarak "Hah buldum, yoksa kendimi o sevdiğin kuleye hapsederim. Sonra ne olacağını çok iyi biliyorsun." Samira nefret ediyordu tehdit edilmekten, bu annesi olsa bile. Hem babası olanları öğrendiğinde annesi ile birlikte Samira'yı da kuleye hapis ederdi. Yine de annesinin sırlı gözlerinde gördüğü o acılı bakışla yüreği ezildiğinde, bir saray klasiği olan kaçma planlarını devreye sokmaya karar verdi.
Samira düşündü ne yapabileceğini ve İnci'ye döndü bakışları. Dört yaşında ki kızın önünde eğildi ve "Ablacığım, akvaryumda ki balıkların yemi bitmiş ve açlıktan uyumak üzereler. Hadi kapıda ki adamlara gidelim söyleyelim" dedi. Küçük kardeşini kullanmaktan nefret ediyordu ama şu durumda Sahir kendisine yardım etmezdi, çünkü korkardı dışarı da ki insanlardan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomantizmAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...