74. Bölüm

8.8K 677 231
                                    

                                       İyi Okumalar   

Günahları hesaplayalım aşktan sınıfta kalmış kalplerimizde.

Yüzümüze çarpan suçlamaları yürek bölemez belki, ama acımasızdır aşkın fıtratı.

Elde kalanları toplasak seninle, yine de yasaktır mutluluk dilimizde

Kaldıysa aşk kavgamız mahşere; git karanlığın en güzel, en acımasız sevdası...

***

Mâlik daha önce geldiği tanıdık sokağa girdiğinde aklındaki tek şey sırlı gözlerin hüzünlü sahibiydi ve aracın kapısı daha yeni açılırken kendisine koşan gece kadar güzel, güneş kadar yakıcı kadını izledi mest olarak. Bir şeyler söylüyordu karısı ama duymuyordu ki adam. Onun şefkatle harmanlanmış sesinin tınısında kaybetmişti kendini.

Daha dün kollarında, kendisine aşkla bakıyordu bu güzel melek, şimdinin aksine. Bu sırada savrulan yumruğu fark ettiğinde kollarını kadını ve kızının çevresine sarıp onların zarar görmesinden korkarak Nejima'sını ardına sakladı.

"Ulan orospu çocuğu öldüreceğim seni şerefsiizz!" Mustafa, kız kardeşine hayranlıkla bakan adama öfkesini kusmazsa biliyordu kahrolacağını. Bu yüzden düşünmeden hareket ettiğinde, neredeyse savurduğu yumruk anne kokulusuna gelecekti, eğer o adam olmasaydı. Gerçi o adam olmasaydı, anne kokulusu bunların hiç birini de yaşamayacaktı.

Zordu sabretmek, hele de Mâlik Bin Esved gibi bir adam için. Yine de sadece "Kes sesini! Kızımı korkutuyorsun ve neredeyse bana savurduğun yumruğun Yıldız'ma geliyordu!" diye adamı uyarmakla yetindi. Yine de anlamıştı Mustafa İkbal'in ne istediğini ama vermeyecekti ona bu eli. Karısı, onlarla kavga ederse daha çok uzaklaşabilirdi kendisinden, çünkü ağabeylerinin üçüne de oldukça düşkündü.

"Ulan alma kardeşimin adını ağzına, dinime imanıma vururum seni!" Yıldız kucağında İnci ile Mâlik'in arkasına itildiğinde, diğer taraftan Yiğit'in öfkeli gözlerini gördü, tabii Nazım ağabeyi de farklı değildi onlardan.

Üç adamda sinsice yaklaşıyordu Mâlik'e ve adam "Güzelim, uzaklaşsan iyi edersin ve bana kızma ağabeylerini öldürürsem" diye dalga geçiyordu ama belliydi tedirginliği. Yine de Yıldız biliyordu adamın gerginliğinin dayak yeme olasılığı yüzünden olmadığını. Esin, kolundan tuttuğu sıra, az ilerde Yiğit ağabeyinin adamları tarafından ablukaya alınan Ezrak'ı gördüğünde korkusu daha bir arttı. Ne kadar kızarsa kızsın kıyamıyordu o deli Esved'e ama kaçınılmaz olan hızla yaklaşıyordu ona, üç adamın ellerinden.

Bu sıra da Mâlik'in muhafızları da ellerinde silahlarla çıkagelmişlerdi ama karşı tarafta boş değildi elbette. Hepsi ölümüne sadık dostlardı Yiğit ağabeyine. Mâlik ise adamlarına dönmeden sıkılı yumruğunu kaldırdı ve "Geri durun, ev ahalisine saygısızlık etmeyin! Bu onlar ve benim aramda!" dedi. Ne yapıyordu bu deli! Üç ağabeyinin üçü de diş biliyordu ona ama resmen kendisini öldürmeleri için fırsat veriyordu üçüne de.

"Ama efendim!"

"Size geri durun, dedim!" Adamlar silahlarını indirip geri çekildiklerinde, ilk yumruk Mustafa ağabeyinden gelmişti bir kez daha. Eh bu kez hedef şaşmamış ve adamın gözünün altında acı dolu bir morluk oluşmaya başlamıştı bile. Bir diğeri ise şefkati ile dilsizi dillendirecek kadar iyi biri olan, ama şimdi acımasızlığı yoldaş edinmiş gibi gözüken Yiğit ağabeyinin, İnci'yi sakınarak seven ellerinden inmişti, kocasının karnına. Üçüncü yumruk hedefine ilerlerken adamın karşılık vermediğini, hatta kendini korumadığını gördüğünde içi sızladı Yıldız'ın. Sanki her darbe kendi vücuduna iniyor, canını yakıyordu. Daha fazla dayanamayacağını anladığı vakit, kızını Esin'e emanet edip ona doğru koştu.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin