27. Bölüm

14.9K 928 127
                                    

İyi Okumalar...

          *******

Hasret kokar ölüm bizdeyken

Biz hasreti severiz sonunda vuslatımız varken.

Yalancı cennetler yerine seçtiğim her daim senin de olduğun

Cehennem de olsa cennettir ey sırdaşım

Ey gönül kıblem...!

(Mâlik Bin Esved)

***************

Yıldız gül bahçesinde misk kokularının arasında, sevdiği adamı ve küçük oğlunu izliyordu mutlulukla. Baba Mâlik sırtında masa örtüsünden bozma siyah bir pelerin, babasının kopyası olan küçük Mâlik'i köşeye sıkıştırmamak için yanlış hamlelerle koşuşturuyordu ortalarda kükreyerek.

Genç adam asıl hedefini çoktan gözüne kestirmiş her hamlesinde bir az daha yaklaşıyordu hayatının baharına. Sonunda altın saçlı periyi omzuna attığı gibi kahkahalar eşliğinde bahçeyi talan ettiler.

Annesi kötü kalpli canavar tarafından kaçırılan küçük çocuk, çevresinde kendisine yardım edecek sadık askerler aradığında gözüne siyah saçlı bir kız ilişti. "Canavar annemi kaçırdı yardım et bana, hadi!" Annesinin sevinci, babasının gizli kalmış sırrı güzel küçük kız geleceğin sultanını hiç takmadığını ifade eden bakışları eşliğinde omzunu silkti ve hayranlık duyduğu tek insana, yani dayısı Mâlik'e yardım etmeye karar vererek delirtti küçük Mâlik'i

"Mâlik! Bırak beni yoksa oğlum seni parçalar kötü canavar." Genç adam omzuna yediği minik şaplaklarla neşesine neşe katıldığını düşündü ve hızını artırarak koşuşturdu bahçede. Sonunda güllerin içinde karısını omzundan indirdi ama kollarında sımsıkı tuttuğu kadını bırakmadı. "Bir şartla bırakırım karım. Bu gece o çok sevdiğim kırmızı kostümünle bana raks yaparsan." Kendilerini izleyen küçük kızdan habersizlerdi bu tatlı edepsiz konuşmaları yaparken. Ta ki annesi tarafından kulağı çekilen kız yakayı ele verdiğini anladığında, önce minik bir çığlık ardından kırmızı ve mor arası bir renge bürünen yanakları ile koşuncaya kadar.

"Seni küçük casus seni! Daha önceleri seni birçok kez uyardım ama dinleyen kim?! Çabuk odana!" Adala ardına bile dönmeden koşan küçük kızı ile bir kahkaha attığında, yanında beliren Aasraf, kollarını sardığı deli kadınını içeri sürükledi.

Mâlik başını kaldırdığında acı dolu gözleriyle değil, sevinçle kendilerini izleyen karısının ailesine güneşi bile kıskandıracak bir gülüş bahşetti. Onlarda karşılık olarak ellerini kaldırıp selamladılar kızları ve damatlarını. Sarayın daha yukarısına bakan adam tüm sevdiklerini, kendisini ve güzeller güzeli karısını izlerken gördüğünde içindeki sevgi doldu taştı nehirlerinden. İşte Mâlik'in hayalini kurduğu cennet bu idi. Acı yok, dert yok, tasa yok. Sevdiği her şeye sahipti ama yine de bir şeyler faklıydı. Genç adam kalbin de hissettiği eksikliğin ne olduğunu anlamaya çalışırken büyük bahçenin ilerisinde bulunan elma ağaçlarının arasın da bir hareketlilik sezinledi. Sevdiklerine baktığında hepsinin mutlu yüzlerle kahkaha attığını gördü ve kendi yüzünde de aynı izler oluşmaya başladı.

"MÂLİK GİTME! Yalvarırım gitme sevgilim. Seni seviyorum!!!" Tam karartıyı unuttuğu anda kulağına rüzgârla çalınan ağıtlı fısıltıyı işitti genç adam. Sesi duymak istemeyen Mâlik, yüzünde karasızlığını anlatan bir gülümseme ile önce ailesine döndü ve kalması için ısrarcı bakışlarını hissetti. Sonunda meraklı mizacına yenik düşüp elma ağaçlarına doğru ilerleyen adımları ilerledikçe hızlandı. Hedefine vardığında ağacın dibinde gördüğü hırpani giyinişli, yüzünü dizlerine gömmüş ağlayan sarı saçlı kadınla hüzne boğuldu.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin