76. Bölüm

9.5K 664 182
                                    

 İyi Okumalar. Medyayı dinlemeden geçme derim.         


                                                          ***

 Bir ölümsün kabullendiğim, ama her seferinde seninle dirildiğim.

Çöllerde kavruluşumsun, yalnızlığımın ayazında üşüyen tenim.

 Ağladığımda göz yaşımsın, gülüşüm de gamzem.

 Kibrimde güneşim, bencilliğim de gönül kıblem.

Yalmanı  keskin kılıcımsın kalbimde saplı.

 Bir af, bir dilek, bir mutluluk verecek olan tek hakimim...    

 (Mâlik Bin ESVED)

                           *****

 Yıldız sürekli bir koşturmanın içinde dönüp duruyordu üç aydır, çünkü durduğu vakit biliyordu olacakları. Yine derin bir acının kucağına atacaktı ruhunu ezilip acı çeksin diye. Mâlik'in gelişlerini dört gözle bekliyor, perde gerisinden izliyordu onu ve çocuklarının mutlu curcunasını. Fark ediyordu adamın gün geçtikçe zayıflayan bedenini elbette, bu kez kendinden ziyade onun için üzülüyordu.

Samirası bu gün on dört yaşını kutlayacaktı, aslında beraberinde Sahir'in doğum tarihini bilmediği için onunda doğum günü olacaktı. Meharib ve Demir'de isyan edince, dört çocuğun doğum günü olmuştu yirmi bir Eylül. İyi de küçük İnci'sinin ne eksiği vardı, onunda doğum günü bu günmüş gibi kutlanabilirdi değil mi?

Tabii ki değil! Yiğit ağabeyi kıyameti koparmıştı, neymiş 'onun İnci'sinin doğum gününü kimse değiştiremezmiş'. Hem daha şimdiden organizasyon şirketleri ile konuşmuş bile İnci'sinin doğum gününün nasıl olacağını. Bu yüzden dört çocukta heyecanla kıpır kıpır dolanıyorlardı bahçede, karagözle birlikte. İnci yine ağlamaya başladığında, çevresinde yana döne Yiğit ağabeyine bakındı ve koşarak kendisine gelen adamın gözlerindeki korkuyla tedirgin oldu genç kadın. Ta ki ağabeyi "Yıldız, İnci'min nesi var? Niye ağlıyor dayısının yüreği?" diyene kadar.

"Nesi olacak ağabey, şımarıklık yapabileceği dayılarının kokusunu aldı," diye çıkıştı küçük kızına telaşı artan anne. Gerçekten Yiğit'e uzanan kızı adamın kollarına verdiğinde anında sustu. Kızı on aylıktı ve daha bir güzelleşmişti sanki ya da anne gözüne öyle de geliyor olabilirdi. Yok, hayır canım, kızlarının üçü de birbirinden güzeldi ama İnci'nin derdi bu aralar büyüktü ne yazık ki! Küçük bebeği diş çıkarıyordu ve canı yanıyor, bu yüzden huysuzluk naraları atıyordu sürekli. Doktorun verdiği kremleri mecbur kalmadıkça kullanmak istemiyordu genç kadın ama bazen dayanamıyordu kızının canhıraş sesine.

Evet kesinlikle kızı annesini kandırmıştı çünkü dayısının kollarında sustuğu yetmemiş, mışıl mışıl tatlı bir uykunun kollarına teslim olmuştu bile. Aslında Yiğit ağabeyinin sesine alışmıştı kızı ve bir tek onun kucağında dalıyordu uykuya ve bu hâl ağabeyinin gözlerine binlerce yıldızı sığdırıyordu adeta. "Ağabey bak fena âşık bu ufaklık sana demedi deme. Şuna baksa kollarına sığınır sığınmaz uyudu."

"Tek omu Yıldız'ım, bu kız benim dünyam, her şeyim. Gümüş ve kızım öldükten sonra hayatıma giren hiç kimseyi, hatta Enes'i bile bu kadar çok sevemedim ben güzelim. İnci'm bir başka kokuyor, sanki büyülü benim güzel kızım" dedikten sonra uyuyan küçük kızın gerdanından derin bir nefes çekti gözleri dolarak. Yıldız biliyordu ağabeyinin evlat acısını İnci ile geçirmeye çalıştığından. Sırf bu yüzden, İnci ile ilgili bir karar alınacağı zaman kimseye değil Yiğit ağabeyine sorar, o ne derse öyle davranırdı.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin