36. Bölüm

9.7K 770 210
                                    

                               ***

                        Kelimeler, dil ile söylenen basit aşk naraları mıdır?

                    Yoksa kalp ile söylenen nağmeye eşlik eden en tatlı müzik mi?

                                   Ben kalbimin yalancısına mı aşığım?

                     Yoksa onun tatlı nağmelerle dolu naralarına mı?***


Mâlik ardında şaşkınla bıraktığı adamlara aldırmadan, koşar adımlarla gitti annesine yıllar sonra ilk defa. İlk defa bakacaktı annesinin gözlerine öfkenin kırıntısı dahi olmadan. Utanmasa şimdi ağlayabilirdi genç adam, utanmasa 'anneeee!' diye nidalar atardı sevincinden. En büyük kayıplarından birini hediye etmişti kırgın, öfkeli olduğu kadın ve ilk defa borçlu hissediyordu genç adam. Sonunda bulduğu kadın, gözlerinde tedirginlik ve korkuyla bakıyordu kendisine. Peki neydi bu duyguya yol açan sebep?

Umursamadı Mâlik, yer vermeyecekti şimdi sorulara dilinde. Koşarak sarıldı annesine ama içindeki küçük çocuk hâlâ bir parça korkuyordu reddedilmekten. Yine annesinin ardını dönüp gitmesiydi en büyük çekincesi. Sımsıkı sarıldı annesine, ne kadar da küçücük kalmıştı kollarının arasında yıllardır kucaklamadığı kadın. Oysa en son sarıldığında annesi çok büyük geliyordu kendisine. Çok büyük ve çok güzel.

Âşıktı annesine Mâlik bir zamanlar. Öyle ki babası bile yaklaşsa kıskanırdı annesinin gülüşünü. Birkaç küçük buse düştü kadının güzel saçlarına Mâlik'in dudaklarından. Genç adam çok mutluydu ve korkuyordu bu mutluluğunun bozulmasından. Otuz yaşındaki koca adam annesinin sinesinde ağlamak istiyordu ve sebep aldığı haber gibi dursa da, aslı hasretti yüreğini gasp eden. "Sen bana kaybettiğim kardeşimi geri verdin. Mutluluğun gönlünde daim olsun... Anne."

Kalilah'ın beklediği tepki bu değildi kesinlikle. O aksine kanla kaplı kızıl bir öfke ile yüzleşeceğini düşünmüştü oğlunun işine karıştığı için. Şimdi ise ellerini tutup gözlerine sevinçle bakan adamın dudaklarından çıkanlar sanki cennet müjdesi gibiydi kadın için. Öyle çok istemişti ki oğlunun kendisine yine sevgi dolu bakmasını ve öyle çok hayal etmişti ki. Rüya olmasından korkuyordu bu çocuksu sevinç dolu bakışların.

Ne kadar sıksa da kendini birkaç damla özgürlüğünü ilan etti gözlerinden bu mutluluk anına. Biliyordu kadın oğlunun kalbindeki derin yaraların birkaç iyilikle sarılmayacağını. Biliyordu en ufak hatasında yeniden kendisine düşmanca bakacağını. Yorgun ruhu artık kaldıramıyordu bu acıyı. Diline kadar gelen gerçekler, tedavisi mümkün olmayan bir hastalık gibi tüketircesine yiyordu artık ruhunu. Neden kendisi evladına hasret yaşamak zorunda bırakılmıştı? Neden ilk göz ağrısı, düşman olmak zorunda bırakılmıştı kendisine? Zafir Damre denilen aşağılık ve Farkh Aldin'di bunları yaşamalarına sebep olan. Onların kıskançlıkları, birbirlerine üstünlük sağlamak için verdikleri uğraşların en büyük bedelini neden kendisi ve oğlu ödemek zorunda bırakılmıştı?

Kalilah dayanamayacağını, tüm gerçekleri her şeyi göze alıp oğluna anlatacağını hissettiği vakit, oğlunun sesi ile dizginledi hislerini. "Nasıl? Nereden haberin oldu?" İşte bu soruda cevabı zor olan bir soruydu ve geçiştirmesi gerektiğinin bilincinde konuştu Kalilah. "Şimdi bunların sırası değil. Önce onu hastaneye yetiştirmeliyiz, durumu gittikçe kötüleşti. Sanırım yarası enfeksiyon kapmış."

"Tamam, nerede şimdi?"

"Dahra kasabasında kimsenin bilmediği bir çiftliğim var, orada saklıyorduk. Başında doktor Tara var ama artık onunda yapabileceği bir şey kalmamış."

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin