Yazım yanlışları ufak tefek de olsa vardır
İYİ OKUMALAR ;D
***********
"Şey Mustafa şey işte..." Mustafa içeride bir erkek olabileceği düşüncesi aklına geldiğinde hışımla içeri daldı. Nedenini anlamasa da garip bir şekilde öfkelenmişti bu olasılıkla. Ama salona girince ayağa kalkan kızla önce şaşırdı, sonra az öncekinden de büyük bir öfke sardı bedenini. Kızın dudaklarından çıkan ismi ile gözleri dolduğunda tiksindi kendinden.
"Mustafa'm seni çok özledim..."
"Ne işin var senin burada!" Mustafa eski nişanlısının gözlerinde pişmanlığın sahte izlerini gördükçe hırsından her şeyi parçalamak istiyordu. Tabi sonrasında Hande'den bunun hesabını sormayı da unutmamalıydı.
"Mustafa ne olur bir dinle beni sevgilim!"
"Kes sesini Zeynep! Defol buradan!" Zeynep'in pes etmeye niyeti yoktu çünkü Mustafa ve ailesine yakın olmalıydı. Önce Hande'yi uzaklaştırması gerektiğini çok iyi biliyordu Zeynep. O küçük aptal Mustafa'ya sırılsıklam âşıktı ve eğer kendisine yardım etmeyecekse, ki kesinlikle etmeyeceğini açık bir dille ifade etmişti, ayak altında olmamıydı. "Mustafa biliyorum beni hâlâ seviyorsun. İnan sevgilim ben de seni çok seviyorum, affet beni yalvarırım."
"Ne sevgisinden bahsediyorsun sen kızım, karşında aptal yok senin! Ulan komadayken çekip gitmişsin. Az bekleseydin, belki hiç uyanmayacaktım ve sende, böyle sefil biri olduğunu belli etmeyecektin! Hem artık hayatımda bir başkası var!"
Hande ikisi arasındaki konuşmada, kırılan kalbinin sesini bile duymuyordu bağırtılarından. Zeynep'in yalanlarına gülecekken, Mustafa'nın sözleri kalbini çöp öğütücüye atmıştı sanki. Nasıl ve ne zaman bir başkasına âşık olmuştu deli çınarı. Hani bir daha kimseyi istemiyordu kalbi, hani bir daha asla atmasına izin vermeyecekti. Kaldıramazdı Hande bir vurgunu daha, kaldıramazdı deli çınarının bir başkasına daha aşkla bakan gözlerini. Bu kez kesin verirdi canını Azrail'in ellerine, hem de severek.
Zeynep ise köşeye sıkıştığını biliyor ve bir çıkar yol arıyordu. Esmer güzelliğinin işe yaramayacağını anladığında bu kez devreye gözyaşlarını soktu. Mustafa'nın gözlerindeki acıyla doğru yolda olduğunu anladığında ileri bir seviyeye geçmenin uygun olduğunu düşünüp ellerini tuttu genç adamın. Eğer onu kazanamazsa, bu güne kadar elde ettiği her şeyi kaybedecekti ve alıştığı lükse asla veda etmeye niyeti yoktu Zeynep'in. "Ağabeyim, annem zorla ayırdılar bizi. Yediğim dayakların tek şahidi duvarlar ve sen yanımda yoktun! Hem biliyorum sen, benden başka kimseyi sevemezsin!"
Mustafa yenilginin geldiğini hissettiğinde telaşa kapıldı. Zeynep'i çok iyi tanıyordu ve yalanına inanmadığı belliydi gözlerinden. Kendi canı nasıl yandıysa onun da canı yansın istiyordu ve sonunu düşünmeden kurbanını seçti genç adam. "Maşallah Zeynep Hanım, egonuz benim bile boyumu aşar. Seni sevgilimle tanıştırmayı çok isterdim ama sen zaten çok yakından tanıyorsun onu."
Hande'de, Zeynep gibi soluksuz bekliyordu bir kez daha çınarını elinden alanın kim olduğunu öğrenmeyi. Bedenin titremesine engel olamıyordu artık. Küçücük bir umut kırıntısına razı olan kalbi, onu da yitirdiği için acıdan feryat ediyordu içinde ama kimseler duymuyordu bu feryadını.
Sonra kendine uzanan elle ne olduğunu anlayamadan Mustafa'nın bedene bitişik buldu bedenini. Öyle şaşkın bir hali vardı ki değil Zeynep'i inandırmak, beş yaşındaki bir çocuğu bile kandıramazdı bu haliyle. Bunun en büyük kanıtı ise arsızca atılan kahkahanın ta kendisiydi. "Biliyordum yalan olduğunu! Baksana, küçük aşkının bundan haberi yokmuş gibi gözüküyor." Hande bir an yine o aldatıcı rüyalarından birinde misafir olduğunu sandı ama dudaklarında hissettiği sıcaklık ile içi tarifsiz bir mutlulukla doldu. Deli çınarı sonunda onun aşkını kabul etmiş miydi yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
Roman d'amourAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...