37.Bölüm
Her kelimem, her gidişimin dönüşü, her kaybım ve kazancım yalnız sanadır kadın.
Ben seni dünüm gibi, bu günüm gibi değil,
Ben seni ahiretim gibi, kıyametim gibi sevdim
(Malik Bin Esved)
0*************0
İşte karşındaydı çocukluğunun bir kısmını geçirdiği ev. Şu kıvrak sokakta az koşmamıştı iki yanında örgülü açık kahve saçlarıyla okula geç kaldığı için. Tabi peşinde onun gibi çizgi filme dalıp geç kalan diğer çocuklarla birlikte. Köşede ki İtimat bakkal bile değişmişti bu kısacık süre içinde ve adı İtimat market olmuştu.
Ağabeyi ile ne çok gezerdi şimdi soluk görünen kimsesiz sokakta. Oysaki ilkbaharın son demleri, yazın ilk anlarıyla karışmıştı bu kasvetli Mayıs gününde, ama ne çocuk cıvıltıları, ne de koşuşturan insanların ayak sesleri süslüyordu sokağını. Belki de içinde ki karamsarlık, yağmurlu havayla birleştiği için böyle umutsuz görüyordu çevresindeki cemre düşmüş damlaları genç kadın. Aylar sonra ilk defa yine soluk yeşil binayı süzdü ağlamaklı gözlerle. Apartmanın yan bahçesindeki büyük dut ağacını mı kesmişlerdi yani?
Ne çok severdi genç kadın o ağacı, hele de yazın kuşlarla yarışa yediği tatlı dutları. Sonrasında karnı ağrıdığında ağabeyinin kahkahalarla haline gülmesine rağmen dayanamayıp nane limon kaynatmasının özlemi doldu içine. Annesi kızdığı için bu görev hep ağabeyine düşerdi ve kız kardeşinin acısına dayanamadığı için her seferinde yapardı bu güzel karışımı. Hâlbuki iyi gelmezdi bile Yıldız'a ama gel gör ki ağabeyi yaptığı için zorlada olsa içerdi yine. İlk patlaması kaybettiği dut ağacına oldu ama aslında her yaş ayrılığa, hasrete maal olan aşkaydı.
"Mâlik ağacı-m. Kes- kesmişler..." Kesik kesik her cümlede beli oluyordu asıl acısı. Genç adam geniş arabanın içinde gönül kıblesine sımsıkı sarıldı teskin etmek ister gibi. O da biliyordu karısının aslında ne için ağladığını ve bu kendini kahretmesine en büyük nedendi. "Ağlama gönül yarım, biri gittiyse binlercesini dikeriz seninle, sen yeter ki dökme gözyaşlarını, yalvarırım." Sığındığı yürek belki yalancıydı ama biliyordu genç kadın, içinde sakladığı aşk gerçekti. Bu yüzden teselli için yine onun kollarına sığınmıştı. Sonunda eli kapıya gittiğinde kolundaki elle durduruldu ve sorgularcasına baktı yalancı adama.
"Küçük kız içerdeyse onu bana getirecekler, olay çıkmamasını sağla güzelim. Söylediklerimi unutma, Nirşaade her zaman yanında olacak tıpkı diğer kadınlar gibi ve Türkçe konuşacaklar. Konuştuklarına dikkat et."
"Hâlâ neden bu kadar oyun? Neden nerede, kimle olduğumu bilmelerini istemiyorsun anlamıyorum...?!" Mâlik içindeki suçluluk duygusundan arınıp nasıl açıklayacaktı ki şimdi korkularını. Sustu bu yüzden, diyemedi 'ben aşağılık bir hırsızım ve onlarla tanışacak yüzüm yok. Ya beni sana layık bulmazlar ve sende gidersen' diyemedi. Sadece yalvaran turkuaz gözlerle baktı karşısındaki gözü hırs ve yaşlarla dolu kadına.
Hem onun sandığının aksine o küçük kızı yanına istemesinin nedeni tamamen farklıydı. Kardeşi, Esin ve Nisa isimli bu iki kadına, kendine bağlı olduğundan çok daha bağlıydı. Bu yüzden onlardan en azından biri ile tanışmak istemişti genç adam. Hem bu küçük kız Nejima'nın ailesinden tanışacağı ilk fert olacaktı ve onun için küçük bir sürpriz hazırlamıştı ama kimsenin bilmesini istemiyordu. "Ona asla zarar vermem biliyorsun. Sadece içeride olabilecek can sıkıcı olaylardan uzak dursun istiyorum. Hem seni beklerken ben de onunla sohbet ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomansaAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...