***
Pes etmek olmadı ki hiç kaderimde gönül kıblem.
Öldüğüm gün bile son nefesim olan sen için.
Mücadele etmekten beni alıkoyan olursa,
Cehennem alevi helaldir tenime, cennet müjdem...
***
Yıldız, yanında kendisini gülümseyerek izleyen adama öfkeyle baktı ve yataktan çıkıp banyoya ilerledi. Neden gitmemişti ki gece? Hayır, aklı başında değilken söyledikleri yüzünden burada kalabileceğini sanıyorsa, bunun olmayacağını ona anlatsa iyi ederdi. "Ben banyodan çıkmadan git" dediğinde, aslında cevap istediği bir soru sormamıştı ama olumlu bir kelime duymak istediğini de inkâr etmiyordu.
"Hayır. Dün gece seninle bir anlaşma yaptık, sen de kabul ettin karım. Her şeye yeniden başlayacağız ve mutlu olacağız." Mâlik, karısının çırılçıplak bir halde karşısında kahkaha atması ile yeniden onu istediğini hissetti. Bedeni onun gülüşü ile bir kez daha hazır ola geçmişti ama karısının öyle bir niyeti olmadığı sözlerinden belliydi.
"Yeniden başlayacağız öyle mi? Çoook mutlu olacağız. Sen hayallerinle yaşa sultan Mâlik, ben gerçeklerimde boğulurken. Sen olma yeter, ben ölmeye razıyım kederimde ama sensiz olmalı kederim. Biz seninle mutluluk bile paylaşamadık zamanında, kederimi de paylaşmayacak kadar kıskancım."
"Benim olmadığım yerde sen de olamazsın karım biliyorsun. Ve her dediğimi yapacağız, hem de birlikte."
"Tamam. Bana Nirşaade'yi ver. Oğlumu geri getir, Sahir'i bul, Samira'nın bedenindeki izleri yok et! Hadi tamam bunları da yapamıyorsan, yalvarırım en azından aklımdaki o görüntüleri sil sultan Mâlik! O zaman bir mutluluk şansımız olur." Karısının istekleri elbette imkânsızdı ama neden hayatlarını mutlu etmek için uğraşlarına izin vermiyordu.
"Üç yıl Nejima, tam üç yıldır seni bekliyorum. Yaralarımı saramadım sensiz ama hiç gelmedin! Sana geldim geri çevirdin. Bırak birlikte iyileşelim. O hatıraları silemeyiz ama daha güzelleri bizim olabilir. Yeter ki yanımda ol, yeter ki sevgini esirgeme benden. Yeniden çocuklarımız olsun."
Yıldız kocasının gözlerindeki hüzünle, pes etmek üzere olduğunu anladığı vakit cevap vermeden yeniden banyoya yöneldiği sıra, yolunu kesen adamla durdu ve dilindeki zehri, uğruna bir zamanlar ölümü gözle aldığı okyanus gözlere baka baka zerk etti kocasının yüreğine.
"Oğlum senin yüzünden öldü, Sahir'im yaşıyor mu bilmiyorum ve daha birçokları senin hırsın ve öfken yüzünden toprak oldu. Sanır mısın senden çocuk isterim. Asla sana öldüreceğin bir çocuk daha vermem sultan Mâlik! Eğer rahmimde senin çocuğun olursa, asla doğmasına izin vermem!"
Mâlik öfkeden delirmişti. Ne sanıyordu bu kadın, bir başkasının çocuğunu mu taşıyacaktı, kocasının çocuğu yerine. "Önce seni öldürürüm Nejima sultan, sonra o çocuğun babası kimse onu ama cehennemde bile yanında o adam değil, ben olurum anladın mı?" Sözleri biter bitmez karısının dudaklarına sahip olur gibi, sözlerini yeminle mühürler gibi öptü ve kollarında çırpınan kadına, ettiği yedi yemini anlatır gibi sahip oldu tekrar tekrar...
Yıldız yataktan kalkmaya çalıştığında, bacaklarının arasında hissettiği ağrı ile pes edip yeniden uzandı. Gözlerini tavana dikerek, iki gündür olanları düşündü. Bunun ardından o karanlık sahne sisli görüntülerle yeniden hükmetti hatıralarına. Kızlarını yerde yatarken ilk gördüğü, oğlunu gölden elleri ile çıkarışı ve Sahir'in usul usul yanına sokulan küçük sıcaklığı. Hayır, onu asla affetmeyecekti çünkü onlar bilmese bile Yıldız emindi, bu işin ardında Aldin denen pislik vardı ama sebep, kesinlikle kocasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...