İYİ OKUMALAR...;)
Gel ey habibinti!
Eski bir masal anlatayım sana
İçinde aydınlık ormanları olsun, canavarlar değil.
Çöl gibi kurak olmasın kışları, kar yağsın kum tepelerine
Baharları mutluluğa gebe, yazları cennet seninle
Son baharı umut dolu,
Ve şimdi eski bir masal değil, yeni bir efsane anlatayım sana
Adı aşk değil, adı 'gönlümün kıblesi' olsun
(Mâlik bin Esved)***
Yıldız uyuşuk bedeninde ki hissizlikten kurtuldukça miniğinin kıpırdanışlarını aradı karnında. Yoktu hiçbir hareket, ne olmuştu oğluna, neden buradaydı genç kadın?
Sonra yavaş yavaş gelen hatıralar bir anda hızlandı ve acı bir ok olup kalbini parçaladı. Sevdiği adam neler yapmıştı ailesine, gönül kıblem dediği aşkına, oğluna? Gözlerinden çağlayanlar yaş değil kandı sanki ve ölümü çağırıyordu ruhu. Bebeği yoksa kendi niye yaşayacaktı ki. "Oğluumm!!! Nerde bebeğim, ne oldu bebeğime?!"
"Nejima, sevgilim sakin ol! O yaşıyor güzelim, inan yaşıyor ve savaşına devam ederken bize ihtiyacı olacak." Yıldız omuzlarını tutarak sabit kalmasını sağlayan adama baktı. Bir sonraki hamleyi kendisi bile beklemiyordu. Önce o acımasız ellerden kurtuldu ve olanca kuvveti ile adamın yakışıklı yüzüne sıkı bir tokat attı. Nasıl yüzüne bakıp bir de utanmadan konuşurdu. Nasıl bakardı aldattığı bu gözlere hâlâ aşkla? Bencilliğini hep biliyordu genç kadın ama bu kadar korkunç bir zalimliği ne mantığı, ne duyguları kaldıramıyordu artık.
Müjde miydi şimdi söylediği sözler yaptıklarının ardından? Yoksa acısının nedenini hatırlatan elçiler miydi? Daha fazla dayanamadı onun yüzünü görmeye. Aşkını unutturan zehirli sözler dilindeydi ve çıkması en olası an şimdiydi. Artık sadece bedenini değil, sesini bile haram kılacaktı bu katile. Çıplak ayakları buz gibi seramiklere çarptığında, uyuşuk olan bacakları yorgun bedeni kaldıramadı ve yere yığılmasına ramak kala özlemini hissettiği kollarla sarmalandı. "Haklısın sevgilim sadece bir tokat değil hakkım. Binlerce kılıç doğramalı bu bedeni ama güzelim sakin ol yalvarırım. Doktor muayene etsin, söz veriyorum oğlumuza gideceksin." Yatağa yeniden oturtulan Yıldız, ağlayarak kahkahalar atarken, içeri giren Nirşaade ile ona döndü önce. Acaba kendisini ablası gibi gören bu kızında haberi var mıydı olanlardan? Kalbi bir ihaneti daha kaldıramayacağını düşünerek, beynine inat reddetti bu olasılığı. En azından o temiz kalmalıydı yüreğinde.
Yeniden döndü nefretinin sınırsızlığını, aşkı gibi hak etmiş adama. Son bir kaç sözü vardı uğruna ömrünü bile feda edeceği okyanus gözlü sevgiliye. Yıkılmış bir soluk gibi çıktı dudaklarından sevdiği adamın kalbini dağlayan sözler. "Öyle mi sultan Mâlik? Sen konuşacaksın ben inanacağım öyle mi? Artık senin söylediklerinin hiç bir önemi yok benim için. Kimsin sen ha?! Hayatımı simsiyah bir geceye çeviren adam! Aileme kast eden adam, oğluma kıyan adam yada sevdiğim adam! Hangisi sensin sultan Malik, hangisi? Yok yok, bırak bunun cevabını vermekte bana düşsün. Sen hepsi ve daha fazlasısın. Sen ölümüm, yaşamım, aşkım ve nefretimsin. Sen ruhumu azaba boğan adamsın ve bu kez hiç kimsenin kurtuluşu olmayacak bu fırtınadan."
Mâlik dayanamıyordu sel olup akan çiğ tanelerine. Değerliydi onun gözyaşları tüm servetinden ve hatta canından bile. Çırpınan yüreği bir kez daha dindirilemez bu fırtınanın ortasında çıkış yolunu arıyor ama bulamıyordu bir türlü. "Nejima yalvarırım dinle..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...