Oy veren herkese teşekkür ederim canlar. İyi Okumalar :D)))
***
Bir ateş kavurur insanları ilk nefeste, beden ruhla çarpıştığında.
Bir sancı sarar nefesini ruh aşkla vuruştuğunda.
Ya habibi! Biz seninle bir ruh ve aşk olarak tek bedende yoğrulduğumuzda.
Hesapları sil at huzurundan, onlar bile çalamaz seni benden...
***
Mâlik yarı çıplak adama bakarken yüzündeki ifade merhametsiz ve taştan oyulmuş gibiydi. Bu adamın elleri dokunmuştu ona ait olan bedene ve yakmıştı canını acımadan. "Sultanım affedin yalvarırım, efendim affedin bir daha asla dokunmayacağım sultanımıza yemin ederim!" Neye yarardı ki bu yalvarış, hayır onun cezası belliydi. Bu güne kadar kadınına kim kötülükle dokunduysa hepsini öldürmekten çekinmemişti Mâlik ve yine yapacağı şey belliydi. Yine de azıcık oyun oynayabilirdi değil mi?
"Kılıcını al muhafız ve canın için benimle mücadele et! Ya da etme, sadece öl..." Mâlik'in en sevdiği oyun buydu zira ülkesinin en iyi silah ustaları elbette El-Hazem ve Esvedlerden çıkardı, ki şimdi karşısındaki bu adam bir Esved muhafızıydı. Ahh Mâlik'in yorulmaya ihtiyacı vardı. Adamın kılıca bakışlarındaki tereddüdü gördüğünde başını yana çevirdi ve "Beni utandırdın muhafız! Sen asla Esvedlerin koruyucusu olmayı hak etmiyorsun!" sözleri biter bitmez elindeki kılıcı sallayarak adamın üzerine yürümeye başladığında, muhafız korkuyla sarıldı kılıcına. Karşıdaki sultanından önce lideriydi ve ona kafa tutmayacak kadar zekiydi muhafız. Aslında isimlerine leke süren bir fahişe yüzünden ölmek üzere olduğunu biliyordu.
Sonunda sol omuz başındaki kılış darbesinin acısını dindiremeden bu kez kılıç tutan elinde hissetmişti acıyı. Ve o an anladı Mâlik'in asıl niyetini. Hayır! Her şey, hatta ölüm bile kabulüydü ama kendi kılıcı ile verilecek kadar ağır bir ceza olmamalıydı bu. Çünkü kendisi onurlu bir Esved'di ve böylesi bir aşağılamayı gururuna yediremezdi muhafız. Neden dokunmuştu sanki o kadına?!
Elindeki kılıcı kaptırmamak için sımsıkı yapıştı kandan ıslanan parmaklar kılıcın kabzasına. Kurumaya başlayan kan, üzerinden akan yenileri ile yeniden ıslaklıkla buluşuyordu ve bu dezavantaj yüzünden daha çabuk gelecekti, beklediği yenilgi. Eğer kendi kılıcından verilirse cezası, kendi canını elleriyle almak farz olurdu genç muhafız için.
"Ne o Muhafız? Karşındaki zayıf, yorgun bir kadın olmadığı için mi bu tutuk hallerin?!"
"Sultanım beni affetmeyecekseniz tamam öldürün ama yalvarırım sizin kılıcınız da bitsin ömrüm, onursuzluk leke getirir haneme."
"Öyle mi? Sultanına vurmak onursuzluk getirmez ama değil mi muhafız? Ya savaş benimle, ya öl kendi kılıcınla!" Adam korkusuzca saldırdığında dileği belliydi. Lakin karşındaki adam, yürümeden önce hançerleri, ilk adımında ise kılıçları oyuncak edinmiş biriydi ve on beş dakikaya bile kalmadan adamın can çekişen bedeni Mâlik'in ayakları dibindeydi. Çevresinde sarılı muhafızlara bir uyarı yapmayı gerekli görmüştü genç adam ve hepsini toplamıştı.
"Hiçbir saray muhafızı veya Esved muhafızı, ailemden bir kişiye dahi kaşını bile eğerse, onun sonu kendi kılıcı ucunda ölmek olacaktır and olsun ki! Bu adamın her yarası benim kılıcımdan çıkmıştır ama bir daha bu hatayı yapana acımam. Götürün bunu hastaneye, yaşarsa Ard Alramal'a gönderilsin! Ölürse de... Cesedini gönderin!" Emrin kesinliği tüm muhafızları bağlıyordu ve uymayanların sonu, yerde bedeninde bir sürü kanayan yara ile yatan adamdan farksız olmayacağını bildiriyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
Roman d'amourAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...