(19.Bölüm) Aşkın Kayıp Yanı

16.3K 1K 100
                                    

Medya=Hamaki (Mel Dedaya)

İyi okumalar herkese =)

**********


Yıldız'dan ayrıldıktan sonra Mâlik iki gün daha kaldı kadının anılarıyla şereflenen adasında, lakin asla ayık olamadı. Aasraf'la gönderdiği gönül kıblesinin gidiş haberini aldığında hiçbir şey hissetmemek için sızıncaya kadar içmiş, kimsenin görmeyeceğini bildiği için ağlayarak uykuya dalmıştı gecesinde genç adam. Sonunda sarhoşluğun bile acısını dindiremeyeceğini anladığı vakit daha fazla kalamayacağını da anladı. Yola koyumla vaktiydi şimdi.

Saraya dönüyordu ama biliyordu ki artık bu saray da kalamaz, ruhu onsuzluğu kabul edemezdi anılar canını acıtırdı. İçini kor gibi yakan ateş bu kez pişmanlığının en büyük kanıtıydı. 'Neden onun gitmesine izin verdin, al getir. O bize ait!' diye çığlıklar atan kalbini ve zihnini bir türlü susturamıyordu. Özel jetin kapıları açıldığında ayakları dışarı çıkmayı reddediyordu çünkü biliyordu onu bekleyen yeşil elası sırlı gözler olmayacaktı topraklarında. Biliyordu ki sahranın ferah rüzgârı, artık bedenin de esmeyecek, durmasını dilediği kalbindeki aşk heyecanını ferahlatmayacaktı.

Sabırsız kalbi, sevgilisi gitmeden önce Aasraf'ın hastane de çektiği son fotoğrafın cansız bir görüntüsünü heyecan içinde bekliyordu. Sonunda görüntü geldiğinde kalbinde hissettiği acı katmerlendi. Haberi olmadan çekildiği belliydi, gözleri hüzünle bir noktaya dalmış izliyordu. Bir an genç adam o noktayı kıskandı, yakıcı bakışların hedefi kendisi olmadığı için. Yüzünün birçok yerinde var olan morluklar ise güzelliğini örtmeye utanmış, geri duruyordu sanki. Parmakları soğuk ekranda gördüğü, hasreti iki günde canına okuyan kadının yüzünü dolaştı.

"Bir daha bu kalp uçar mı sensiz gök kubbede, ey gecemin güneşi imkânsızım?

Bağdat'ın yıkılan duvarlarına zincirledin beni ve kayıp benliğim yerle yeksan.

Ey gülşen rüzgârım, çağıldayan ırmağım; saatler önümden koşarken, ben kelamın özünü yitirdim.

Kayıp kelam özüyle gitmeye yeminli kalbim, ey çiğ tanesine saklı gülüşüm!

Dön geri desem, özgürlüğünü bana feda eder misin?

Yoksa layık değilsin der, aldırış etmez misin yalvarışlarıma?

İsteğim; Kudüs'ün fatihi Selattin'in cennetine olan tutkusu gibi, büyük olan aşkımı anlaman.

Yoksun, gittin ya artık ey sevgili, ben eski ben olur muyum? Ya sen Kudüs'üm?"

Birkaç dizeye saklı hasretini kalbi ağlayarak döktü dudaklarından kadının fotoğrafını incelerken. Kızdı aptallığına onu bu denli büyük sevdiği için, gitmesine izin verdiği için ayrı sövdü yüreğinin titreyişine. Biliyordu imkânsızı istediğini ama bilmiyordu bu kadar çabuk gideceğini.

Sarayın kapısından içeri girdiği anda bir heyecan sardı korkulu yüreğini. Dairesinden içeri girdiğinde kabullenmek istemediği kâbusu tüm çıplaklığı ile serildi önüne. Banyodan gelen şen gülüşlere kıpırdadı yüreği, koşarak girdi kapıdan ama kurduğu hayalinden başkası değildi bu kahkahanın sahibi.

"Mâlik ya ben bu elbiseyi nasıl giyeyim Allah aşkına, her tarafı açık saçık. Niye doğru düzgün bir şeyler aldırmıyorsun anlamıyorum ki? Gerçi anlıyorum da neyse." Bu kez ses giyinme odasından geliyordu. Genç adam, ağır adımlarla ilerledi sanki o sesi kaybetmekten korkar gibi ama biliyordu orada da hayali geziyordu sevdiğinin.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin