Evet arkadaşlar size çok tatlı bir kesitle geldim ama bu kesit finalin ardından gelir tahminimce. Şimdi yayınlamamın sebebi ise cankuşumun doğum günüydü ve özellikle benden Adala ve Aasraf'lı bölüm istedi. Doğum günün kutlu olsun cankuş.
Bu arada Adalanın kızının isimini de can kuş buldu ben çok beğendim İklima'yı umarım sizde beğerirsiniz.
Birde bölümü lütfen medya eşliğinde okuyun çok daha güzel oluyor çünkü ben yazarken bu şarkıyı dinledim =)))
İyi okumalar...
***
Ben arsız bir hırsızım Adala, ilk seni çaldım. Sonra özgür bıraktığım, gökleri bile hakimiyeti altına alan aşkını çalmaya geldim
***
Nayef Hamada el Sayni yıllar önce alınmadığı sarayın kapısında bir kez daha öfke ile dolanıyordu yanında küçük bir ordu ile. Hâlâ diriydi öfkesi, hâlâ canlıydı ateşi. Sultan Malik gibi bir adamdan elbette daha aşağısını beklemezdi ama içerde olan diğer adamdı asıl öfkesini harlayan.
Çünkü dışarı çıkmış ve yüzüne karşı, utanmadan "O benim kadınım Saiyni ve sen benim olandan uzak duracaksın. İstediğin zaman kızlarını görebilirsin ama Adala'nın tek sahibi benim bundan sonra!" diyerek meydan okur gibi bakmıştı yüzüne. Şimdi ise içerde olabileceklerden bihaber, yıllardır beklediği kadını bir kez daha diken üstünde bekliyordu ve bu bekleyiş diğerlerinden çok farklıydı, hissediyordu Nayef.
Ülkesini bile uğruna terk ettiği kadını bırakmayacaktı o adama kesinlikle. Adamlarına toplanma emiri verdi ve kapıya hücum etmek için en öne geçti. Eğer Aasraf savaş istiyorsa tamam, Adala için savaşırdı ve öyle de yapacaktı. Ama kızları içerdeydi. Ya onlara bir zarar gelirse, Adala asla affetmezdi Hamada'yı. Yine de içeri girmeliydi.
Kapıya varması ile muhafızların birleşerek önlerini kesmesi bir olmuştu. Onların ülkesinde savaş narasını ilk atan elbette Aasraf olmuştu ama bunu karşılıksız bırakmak demek vazgeçmekle eş demekti ve durmamalıydı Nayef. Ne var ki önündeki muhafız alayını aşması imkansız görülüyordu...
İki küçük kız annelerinin ardından sürüklenir gibi ilerliyorlardı bilmedikleri bu dünyada. Burası annesinin anlattığı masallardaki saraya ne kadar da çok benziyordu. Üstelik her gün kot pantolon ve tişört giyen anneleri bile bir başka görülüyordu üzerindeki parlak yeşil kumaşın içinde. İklima'da bu elbiselerden istiyordu kesinlikle, çünkü annesi prenses gibi gözüküyordu.
"Muhafız kapıyı aç derhal!" Sonunda kocaman ve üzeri işlemelerle dolu büyük bir kapıya geldiklerinde bir kez daha şaşırdı iki küçük kız annelerinin ses tonu yüzünden. İçeri girdiklerinde ise bu şaşkınlık daha bir arttı çünkü hayallerindekine benzeyen peri anne buradaydı.
Uzun kumrengi ve beyazın iç içe geçtiği saçları neredeyse topuklarına kadar uzanan bu kadının bir peri kanatları, birde elinde sihirli değneği eksikti galiba. Burası nereseydi böyle? Annesi bir prensese dönüşmüş, karşılarında ise çok güzel bir peri anne vardı. Heyecandan yerinde duramıyordu iki küçük kız ve meraklı turkuaz gözleri, içinde bulundukları şaşaanın her türlüsü ile süslenmiş odayı inceliyorlardı.
"Anne yalvarırım bana haberlerde söylenenlerin gerçek olmadığını söyle?!" Adala duyduğu o haberlerin gerçek olmasındansa kendi canından bile geçmeye razıydı. Sırf gerçekleri öğrenebilmek adına yeminli olduğu topraklara bile gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...