Medya= Nejwa Farouk (Mawjou Galbi)
Medya çok güzel izlemenizi tavsiye ederim :-)
SİZE İYİ OKUMALAR
Mâlik kızlarına sarıldı sımsıkı, karısının kokusunu kızlarının saçlarından koklarcasına çekti içine. Nasıl gitmesine izin verdiğini hâlâ anlamıyor kendine kahırların en büyüğü ile sövüyordu. Oysa sırlı perisinin hayatı için ne olduğunu çok iyi biliyordu. Yanan kirli ateşini sevgisi ile sakinleştiren duru ateşti o. Kıraç topraklarına bereket getiren yağmur demetleriydi. Olmayacak, onsuz asla yapamayacaktı. Bildiği gerçek bir kez daha tüm duygularını alaşağı ederek gerçeğini göstermişti yüreğine.
Genç adam emindi ki şu an zaten öfkeden nevri dönmüştü güzel karısının. Bal rengi elaları aşkla da baksa, nefrete de bürünmüş olsa gidip onu ikna edecek, olmazsa zorla yeniden alıp gelecekti. Zira onsuz boğazındaki yumru nefes almasını engellerken, kalbinde ki yumru canına kast ediyordu. Kızlar annelerini sorsa ne diyeceğini bile hesaplayamıyordu karışık aklı.
"Babaaa! Hadi gel!" Mâlik sahte gülümsemesini dudaklarına kondurmaya çalıştı ama yok olmuyor, kasları isyan edercesine yalan gülşenleri bile kaldıramıyordu. Sonunda iki elinden tutup çekiştiren kızlarının izinden nereye gittiğini aldırmadan yürüdü genç adam yorgunlukla. Nefesi kesiliyordu kızların peşinde, bu cadılar ne zaman bu kadar hızlı koşar olmuşlardı. Gerçi Mâlik onları ya Yıldız'la dans ederken ya da birbirleri ile kavga ederken görmüştü, hiç koşuşturduklarına şahit olmamıştı ki.
Sarayın en üst katına geldiklerinde kıkırdamaları duvarları inletir hale gelmişti iki küçük kızın. Bu kat soy ağacının işlendiği kattı. Sarı taş duvarlar, ara ara soy ağacının dallarının uzandığı isimler ve kimi yerde o kişilerin resimleriyle süslüydü. Yerlerde onlarla uyumlu bin bir çeşit çiçek vardı. Nereden gelmişti bu çiçekler böyle anlam veremedi Mâlik, çünkü bu kata çiçek çıkarılması da dahil hiçbir şekilde giriş yapılamazdı. Kendisi, muhafızlar bir de muhafızlar refakatinde temizlikçiler dışında kimsenin bu kata çıkma izni yoktu.
Sonunda kızlar ağır ahşap kalın bir kapının önünde durduklarında Mâlik kızlara burada olmamaları gerektiğiyle ilgili nutuk çekecekti ki ağır kapı aralandı usulca. En güzeli ise kapı aralığında, üzerinde gelinliğiyle güneşi kıskandıran saçları dalga dalga göğsüne ve beline dökülmüş, içeri girmesi için genç adamın nefsini ve bedenini davet eden melekti.
Mâlik donmuştu bu muazzam görüntü karşısında. Kalbinin kayıp yarısı tam karşısında gamzelerini ortaya seren gülümsemesi eşliğinde gözlerine bakıyordu. Kızlar artık gürültülü kıkırdamaları bırakmış en yüksek perdeden kahkaha atıyorlardı babalarının yüzünde gördükleri şaşkın ifadeye.
Mâlik ise karısının yüzüne bakıp iki gündür alamadığı nefesleri derin derin çekti içine. Ne güzeldi aldığı nefesle içine çektiği kadınının kokusu, ne güzeldi yanaklarında beliren derin gülücük işlemeleri. Asla bir daha gitmesine izin vermeyecekti, yer yarılsa onunla beraber içine girecek ama yinede onu bırakmayacaktı.
Yıldız merakla vereceği tepkiyi bekliyordu kocasının. Birazcıkta korkmuyor değildi çünkü Aasraf bu katın yasak kat olduğunu söylemişti ama genç kadın diretmişti bu daire için. Çünkü kocasının çalışma odası bu kattaydı ve dairenin dışarı bakan görüntüsüne mest olmuştu. Kendi isteğini zorla şerle yerine getirtmişti ama ne kadar uğraştıysa da kızların odasını bu kata aldıramamıştı.
"Hoş geldin." Mâlik yanlış mı duymuştu yoksa cenneti vaat eden dudaklar 'hoş geldin' mi demişti? Kızgın değil miydi yani güne eş gönül kıblesi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...