İyi okumalar herkese canlar ;D)))
***
Kederin yası git ömrümden!
Ben halaskarımı yâr eyledim gönlüme.
Kirpiğinden içtim acı mutluluğu, gözündeki tek bakışta doydu ruhum.
Derin okyanusunda çektiğim acıdan, ben bu gün azad oldum...
(Nejima Bin Esved)
***
Hastane girişinin önünde gözlerinde pişmanlıkla önünü kesen Nazım "Yiğit özür dilerim, ben... ben gerçekten öyle demek istemedim. Ben korkuyorum Yiğit!" dese de dinlemedi genç adam.
"Bundan sonra kardeş değiliz Nazım. Kadınını da, çocuğunu da uzak tut benim sanrılı ve hastalıklı beynimden. Olur da ilaçlardan pişmiş beynimle bir gün, öldürdüğüm onlarca kadın ve çocuğun yanına onları da gönderirsem, suçlusu sen olursun" dedi, yapmadığı şeyleri dile getirerek. Yiğit hak etmeyen kimseye, kaşının üzerinde gözün var bile dememişti bu güne kadar. Nazım'ı, kan olmasalar bile can bilmişti her zaman, hatta kendi soyadını bile paylaşmıştı onunla.
Bakışları yere inen adama son birkaç cümlesi daha vardı ve bundan sonrası ona sadece sessizliğini gösterecekti. Hatta çok yorulmuştu artık. Yıldız'ı ve İnci'yi bir bulsaydı, ölümü istiyordu bedenine çünkü ruhu yok olalı yıllar olmuştu zaten. Kaldı ki uğruna yaşaması gereken bir tek Yıldız ve İnci varmış. "Ben sana en kıymetlimi emanet ettiğim de tek şüphem yoktu, çünkü kardeşimdin. Sende beni kardeş bilseydin, yıllarca yaşadığım dünyamı sanrılı aklımın değil, yüreğimin hayata dayanmak için kurduğunu anlardın, ama sen hiç anlamadın beni. Oysa Yıldız anladı derdimi, yıllardır beni tanıyan senin aksine. Yani biz gerçekten kardeş olamamışız seninle."
Yiğit arabaya bindi ve korumaları olmadan dolaştı Ankara'nın dolu caddelerinde, aklında binlerce düşünce. Sonunda gençlik parkına geldiğinde aracından çıkıp Gümüş'le dolaştığı yerlere bakındı. Çok değişmişti burası yıllar içinde ama bazı şeyler olduğu gibi duruyordu. Örneğin; genç kızların kıkırdayan gülüşmelerine eşlik eden çağıl delikanlılar. Küçük çocuklar annelerinin - babalarının ellerinden tutmuş çığlık çığlığa istedikleri oyuncakları gösteriyorlardı yine.
Çimlerin üzerinde bulduğu bir köşeye oturup sırtını büyük bir söğüt ağacına dayadığı sıra yanına yerleşenin kim olduğunu biliyordu elbette "Ona kızma, ilk defa aşkı yaşıyor ve korkuyor. Hem kız gibi trip atmakta ne Mirza'm?"
"Gümüşüm biliyorum öldün sen, onlar sanıyor ki senin yaşadığını düşünüyorum. Biliyorum ben, kızımın da senin de öldüğünü ama ihtiyacım var senin sessiz de olsa varlığına. Bir dakika, sen az önce konuştun mu benimle?!"
"Evet, konuştum! Çünkü bu gün dilin yüzünden kardeşini kaybetmek üzeresin. Sen haklıydın ama Nazım ağabeyime kestiğin ceza ağır değil mi? Hem kızımızda dayısını çok seviyor biliyorsun."
"O hiç beni anlamıyor ama fırtınam. Sensizliği kolay atlattı Nazım ama ben, ben..."
"Bağışla onu Mirza'm, dünyada üç kardeşin var senin. Beni kimseye söyleme bir daha. Sen deli değilsin ve biz seni çok seviyoruz kızımla birlikte. Değil mi İnci?!"
"Evet, babaa!" diyen sesle irkilerek kendine geldi Yiğit. Çevresine bakındığında karanlığın çökmek üzere olduğunu gördüğünde çok şaşırdı. Bu sırada beş-altı yaşlarında küçük bir kızın babasına koşarken bağırdığını duyduğunda gözyaşlarına hâkim olamadı. Yitikti bir kez daha genç adam, hem ne çok özlemiş küçük kadının sesini. Varsın deli desinler, umurunda değildi ki genç adamın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)
RomanceAnkara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve büyük bir acı. Dili ile değil ahireti ile seven bir adam, tutsaklığın da aşkı bulan güzel, mahzun bir peri. Kandırılarak, hükmü-aşka mahkum e...