Güneş öğleden sonra bulutların ardına sığınmış, kara bulutlar hakimiyeti kurmuştu. Ardından başlayan sağanak yağmurun pek çok insanı hazırlıksız yakaladığına emindim. Yattığım yerden gökyüzünde gördüğüm tek şey zihnimdeki sis bulutlarından başka bir şey değildi.
Daha önce haberlerde hafızasını kaybeden insanları duymuştum. Hatta ergenlik dönemimde keşke hafızamı kaybetsem dediğimi anımsıyorum. Bunun için Google'da hafıza kaybetme yöntemlerini arattığımı da... Evet, saçmaydı ama insanlar ergenlik döneminde çok da mantıklı şeylere yönelmiyorlardı değil mi?
Yaşadıklarım fantastik romanlarda okuduğum olayların biriydi sanki. Bu olayın geçtiği bir kitap okuduğumu anımsıyordum lisedeyken, ancak kitabın ismi aklıma gelmiyordu. Serinin üçüncü kitabı olduğunu ve esas erkeğin düşmanlarının, kızın hafızasını sildiğini hatırlıyordum sadece. Okurken çok heyecan verici olduğunu düşünmüştüm. Fakat yaşarken korkunçmuş.
Test ve kontrollerden sonra tekrardan odaya alınmıştım. Hemşire özel eşyalarımı almak için çıktığında içeri bir komiser girmişti. Ancak girdiği sırada telefonu çalınca onu açmak zorunda kalmıştı ve on dakikadır pencerenin önünde bir cinayet hakkında konuşuyordu. Çöpte bulunan bir adam cesedinden bahsettiğini duymuştum. Dehşete düşmüştüm. Ölüm tüm benliğiyle fani insanların en büyük düşmanıydı. Kimi nerede, ne zaman, nasıl yakalayacağı asla bilinmezdi fakat en büyük korkumuz olan ölümün bile iyisi kötüsü vardı.
Komiser telefonunu kapatıp bana döndüğünde düşüncelerimden sıyrıldım. Otuzlu yaşlarının başında olmalıydı. Kumral saçları, yeşile kaçan açık mavi gözleri vardı. Kirli sakal bırakmıştı. İşinde iyi pişmiş bir komiser olduğu belliydi.
"Tekrardan karşılaşmamız ne güzel bir tesadüf?" dedi tuhaf tuhaf gülümseyerek. Kaşlarımı çattım. Tekrardan?
Bir şey söylememe fırsat bırakmadan lafa girdi. "O geceyi anlat bana şimdi Ünver."
"Ben..." diye başladım. Ona durumumdan bahsedecektim. Hiçbir şey hatırlamadığımı bilmiyordu sanırım.
"Ne o?" dedi gıcık bir ifadeyle. O sırada gökyüzünde bir şimşek çaktı. İkimizin de bakışları dışarı yöneldi. Sonra tekrar bana döndü. "En sonki karşılaşmamızda susmuyordun? Başımın etini yemiştin?"
"Ha?" diye bir tepki verdim. "Derken?" diye sordum aval aval suratına bakarak.
Kaşları havaya kalktı. "Sen beni hatırlamıyor musun?"
"Komiser Bey," dedim sabırla. "Neden bahsettiğinizi anlamıyorum. Ben bir çeşit ha..."
"Siz avukatlar, hepiniz aynısınız," dedi kafasını sallayarak. "Anlat şimdi. Kimden kaçıyordun? Neden 112'yi arayıp peşinde olduklarını ve seni öldüreceklerini söyleyip kapattın?"
"Ne?" diye bir tepki verdim.
Kaşlarım çatıldı. "Peşimdeler ve beni öldürecekler" mi? Tanrım, neler oluyordu? Mideme yayılan anksiyete sancısını bastırmaya çalıştım ama olmadı. Dehşete düştüm. Suratım bembeyaz kesilmişti, hissedebiliyordum. Tamam, bir anda çok fazla şey öğrenmiştim ve ağır gelmişti.
"Bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Benimle görüşmeden önce doktorumla görüşseydiniz retrograd amnezi geçirdiğimi bilirdiniz." Sesimin boğuk çıkmasına engel olamamıştım. Boğazımı temizledim.
"Retro ne?" dedi kaşlarını çatarak.
"Hafıza kaybı," dedim. "Hayatımdan kazaya kadar olan dört yıl silindi. Hatırlamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASIRGA
RomanceYETİŞKİN OKURLAR İÇİN UYGUNDUR! İlk yayınlanma tarihi: 05.07.2017 Tekrar yayınlanma tarihi: 12.12.2022 "Şunu unutma. Ben şehri yıkıp geçen kasırgayım ama sen, yerinden bile kıpırdatamadığım bir kuş tüyüsün. Bir kuş tüyü kadar hafifsin, üflesem uçars...