Hacer uzunca bir süre koşuyordu. Saat, dakika verebilecek kadar net bilmiyordu geçen zamanı. Tek bildiği uzunca süre koştuğuydu.
Duyduğu sese doğru koştu. Bebek ağlamasıydı bu. Her adımında ses daha da yaklaşıyordu. Ve nihayet geldiği yere varmıştı. Ama kimseyi göremiyordu.
Bir süre sonra dikkatlice bakınca uçurumun kenarında bir bebek gördü. Dehşete kapıldı. Kurtarması gerekiyordu onu.
Yanına gitti. Tam kollarına aldı. Kucağına aldığı zaman ağlaması kesilmiş gülümsüyordu. O da onun gülüşüne kapılıp gülümsediği sırada dengesini kaybedip düştü uçurumdan. Düştüğü sırada havada süzülürken bebeği sıkıca bastırdı göğsüne. Ona bir şey olmasını istemiyordu.
Aradan geçen zamana rağmen hala yere çakılmamıştı. Bunu anlamlandıramadı bir türlü. Sonra aşağı bakınca bir karartı gördü. Yaklaştıkça bir çukur olduğuna karar verdi. Ve sonrasında bir mezar olduğunu fark etti. Mezar açıktı ve üstüne üstlük boştu.
Mezara yaklaştıkça korkmaya başladı. Nedense mezara girme düşüncesi yere çakılmaktan daha çok korkutuyordu. Sonuçta mezara değil de yere düşse yine ölecekti.
Daha bu düşüncelerinden sıyrılmadan mezarın içinde buldu kendini. Etrafta yağan yağmurun, gürleyen göğün sesi dışında hiçbir ses duymadı ilk başta. Sonrasındaysa karartılar gördü etrafta. İnsan siluetleriydi bunlar.Mezar zaman geçtikçe o kadar büyüyor ve genişliyordu ki çıkabilme ihtimali iyice zorlaşıyordu. Etrafındaki insanlardan yardım istedi. Ama hiç biri onu duymuyordu.
Karşısındaki iki insana baktı. Gölgelerinden anlaşıldığı kadarıyla ikisi de adamdı. Adamlardan biri diğerini silahla vurdu. Sonra hayatta kalan adam başka birini vurdu. İki kişiyi vuran bu adamı da bir başka adam vurmuştu. Vurulanların ardından farklı farklı kadınların feryatlarını duydu. O kadar güçlüydü ki feryatları gök gürlemesini bile bastırıyordu.
İki kişi daha gördü. Biri kadın biri adam. Kadın adama silah doğrultmuştu. Başka bir yerde bir başka kadın kendini yüksek bir yere asmış dibinde bir adam ağlıyordu.
Uçurumdan bir adam ve bir kadının düştüğünü gördü. Biri paramparça olmuştu.
Çığlıklar feryatlar birbirini kovalıyordu. Ne bağırabiliyordu ne de başka bir şey yapabiliyordu... Ayaklarından yukarı doğru bir soğukluk sezdiğinde başını eğip etrafına baktı. Gecenin karanlığında hiçbir şey göremiyordu. Sadece etrafının sıvıyla dolduğunu hissetti. Yağmur yağdığı için normal bir durumdu bu. Mezarlık da bir bataklık misali içine iyice çekiyordu onu.
Birden kucağına baktı. Ay ışığının altında kollarında duran genç kıza. Bebek gitmiş yerine bu kız gelmişti. Kollarında cansızca duran kızın masum yüzüne baktı bir süre. Ta ki yeniden şimşek çakıncaya kadar. Şimçek çaktığı zaman çıkan aydınlıkla etrafını saran sıvının yağmur suyu değil kan olduğunu gördü. Göğe baktığında fark etmişti. Gökten yağmur yerine kan yağıyordu. Ve bu kana rağmen uzakta bir yerde hiç sönmeyen bir ateş gördü. Ansızın çığlık attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER(Aşkın Urfa Hali) Watty2020
General Fiction"Siz iki kardeş biraz şeysiniz. Yani şey..." Kader bir türlü doğru kelimeyi bulamıyordu. "Farklı." Neyse ki karşısındaki genç adam en uygun kelimeyi bulmuştu. Ve Kadir devraldı bundan sonra konuşmayı. "Biz iki kardeş farklıyız. Siyah ve beyaz gibi t...