Oy ve yorumları unutmayın :)
Rizgar ve Gülizar konağın kapısına ellerindeki çöple giderken Rizgar:
"Abla ağzını sıkıca bağlayalım. Kokusuna kedi köpek gelir" diyerek kapıyı açar açmaz elindeki paket ile Baran'la karşılaşınca Dizdar:
"Al bir tanesi geldi bile" dedi.
Bunu söylerken gözlerini devirip oturduğu avludaki divandan kalkıp genç adamın yanına gitmişti. Ellerini birbirine kavuşturup:
"Seni nüfusumuza aldık da benim haberim mi yok? Otursana konağında işte" dedi kızgınca. Baran:
"Bana sergilemiş olduğun bu derin sevgin inan ki gözlerimi yaşartıyor müstakbel baldızım."
"Hoşt! Nişan olmadığına göre senin de baldızın değilim" dedi kaşlarını kaldırıp meydan okuyan bakış atarak.
"Yarın ne olacağı hiç belli olmaz."
Aynı şekilde adamın da ona meydan okuyarak karşılık verdiğini görünce daha da hırslandı. Dizdar:
"Neler olur neler değil mi? Malum, bu evlilik mevzusu kapanıp yine kan davasına kalındığı yerden devam edilebilir mesela. Ve unutma bu sefer namlunun ucunda sen varsın."
"Sayesinde unutmak ne mümkün" dedi alaycı bir şekilde gülerek. "Lakin o malum gecede ben sıramı çoktan savdığımı düşünüyorum."
Gülizar ve Rizgar kenara çekilmiş şaşkınca onları izliyorlardı. Dizdar'ın Baran'ı vurduğundan haberleri olmadığı için hangi geceden bahsedildiğini anlayamamışlardı bir türlü. Baran:
"Hem ben seni düşünüp hediye alıyorum sen hala benimle kavga peşindesin. Kalbimi kırıyorsun ama." Dizdar:
"Kalbini..."
Kötü bir söz söyleyecekken zor tutmuştu kendini. Derin nefes alıp daha usturuplu kelimeler seçti.
"Kalbinle işim yok. Ben daha çok kolunla, bacağınla, olmayan kafanla ilgileniyorum. Onları kırmak daha zevkli olur."
Bakışlarını adam ve elindeki pakette gezdirip:
"Ayrıca niye bana hediye alıyorsun ki" diyerek çıkıştı.
"Bir şey yapsam da kabahat yapmasam da kabahat sana göre öyle değil mi?"
"Aynen öyle! Sen eşittir kabahat. Başlı başına senin varlığın bile kabahat insanlığa be!"
"Neyse ne" diyerek sıkıntılı bir soluk verdi.
Bu kızla uğraşmak hem eğlenceli hem de yorucuydu zira ona göre.
"Al bakalım hediyeni. Doğum günün kutlu olsun."
"Doğum günüm mü?"
Dizdar şaşkınca karşısındaki adamla ona uzattığı pakete bakıyordu hala. Son zamanlarda olan olaylar yüzünden doğum gününü kendisi dahil herkes unutmuştu. Ve düşmanı kutluyordu sadece.
Adamın elindeki paketi alıp açtığında içindekini görür görmez daha da şaşırdı.
Bir silah vardı kutuda. Eline alıp boş bir yere doğru tetiğe bastığında su çıktığını görür görmez kaşlarını çattı.
"Sen bana oyuncak su tabancası mı aldın?!"
"Bak en çok da bu zekana hayranım. Gözünden hiçbir şey kaçmıyor" dedi sırıtarak. "Malum bu çağlar özenti çağları. Abilerinin silah kullandığını görüp özeniyorsun ben de oyuncak tabanca alıp hevesini al istedim."
"Ulan!"
Tam elindeki tabancanın tersiyle adamın kafasına vuracakken zor tuttu kendini. Baran:
"Sana da iyilik yaramıyor. Yine mi sevindiremedim seni? Hala bu ailede yer edinemedim mi? Şu konağın neresine aitim merak ediyorum doğrusu."
"Öyle mi" dedi gülümseyerek kapının eşiğindeki adama. "Çok mu merak ediyorsun? Bir iki adım geri git."
Baran geri gittiğinde iyice gülümseyip:
"Hah işte orası" diyerek kapıyı suratına kapattı.
Arkasını dönüp ona bakan iki kadına kızgınca bakıp:
"Tek kelime dahi duymak istemiyorum" deyip işaret parmağını sallayarak evine gitti Elindeki paketi çöp poşetine uzaktan fırlattıktan sonra.
Oy ve yorumları unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER(Aşkın Urfa Hali) Watty2020
General Fiction"Siz iki kardeş biraz şeysiniz. Yani şey..." Kader bir türlü doğru kelimeyi bulamıyordu. "Farklı." Neyse ki karşısındaki genç adam en uygun kelimeyi bulmuştu. Ve Kadir devraldı bundan sonra konuşmayı. "Biz iki kardeş farklıyız. Siyah ve beyaz gibi t...