14. BÖLÜM

2.3K 165 112
                                    


Öncelikle herkesten çok özür dilerim. Dört kitabı birden yazıp yayınlamak için uğraşırken günleri karıştırmışım. İki hafta geçti sanmıştım ama 4 hafta geçmiş. Tekrar özür dilerim :)

Yeni bölüm sizlerle :)

Oy ve yorumları unutmayın :)

Genç kızın yavaşça düştü elinden silah. Tıpkı yere yığılan karşısındaki adam gibi. Öylesine yoğun duygular yaşıyordu ki öfke, nefret, korku, şaşkınlık, vicdan azabı... Hepsi birbirine girmiş adlandıramayacağı bir duygu şelalesinde bulmuştu bir anda kendini.

Elleri titriyordu. Evet o genç adamı öldürmeyi istemişti. Her şeyden çok. Üstelik sadece bugüne özel değildi bu istek. Yıllarca bu anın hayalini kurmuştu.

Halbuki şimdi karşısında, yerde yatan genç beden onun içinde bir yerleri acıtmıştı.

Her ne kadar ailenin en küçük ferdi olmasına karşın aynı zamanda en deli yüreği,en cesuru olmasına karşın o hemşirelik okuyordu. Hayat almak değil vermek için çabalaması öğretilmişti ona hem okurken hem de hastanede çalışırken.

Gözlerini bir an bile ayırmadan baktı yerde kanlar içerisinde yatan adama. Zaten taş kesilmiş bedeninden ötürü başka da bir şey yapamıyordu. Ne yanına gitti adamın ne de uzaklaştı oradan.

Kirman Konağı'nın açılan kapısından silah sesiyle çıkan insanları gördü gözleri.

Hepsinde bir telaş vardı. Annesi Beray Hanım ile kardeşi Bahar'ın gözünden akan yaşları görünce içinde bir yerler acıdı. Sanki babasını kaybettiği o acı güne geri dönmüştü.

Ne kadar orada kaldığını bilmeden karşısındaki acı manzarayı izlerken konak ahalisinin tam onun olduğu tarafa bakacağı sırada biri tarafından çekildi bedeni.

Kim olduğunu anlamak için gözlerini kırpıştırıp ondan yana baktığında Dicle'yi gördü karşısında.

Kendisi tepkisizliğini korurken oldukça dehşete uğramış ve onun için korkmuş bir şekilde bakıyordu ablası.

Dicle ne yapacağını bilemiyordu bir türlü. Özellikle yerde kanlar içinde yatan genç adamı görünce elimi ağzına götürmüş ve bir endişe nidası firar etmişti aralanan dudaklarından.

Kardeşinin felç geçirmiş gibi olduğu yerde öylece kala kaldığını görür görmez:
"Yürü," diyerek ellerinden tutup kendi konaklarına götürdü.

Konağa varıp ortak kullandıkları odalarına gelince Dizdar'ı kendi yatağına oturttu. Kimseye yakalanmadan odalarına ulaşmaları büyük şanstı onlar için.

Kardeşinin tepkisizliğiyle endişesi zirveye ulaşırken abilerine söyleyip söylememek konusunda da büyük bir ikilem içindeydi odada volta atıp düşünürken.

Baran'ın durumunun ne olacağını bilemiyordu. Yarın karar verecekti söyleyip söylememeye ailesine.

"Uyumak ister misin" diye sordu kardeşinin tekrar yanına gelip omuzlarından tutarak.

Dizdar ağzını açmak yerine başını iki yana sallayınca eliyle alnını ovdu. Ne yapmaları gerektiğini düşünüyordu. Öyle bir bela almışlardı ki başlarına tekrardan kan davası hortlayabilirdi.

İşte bundan çok korkuyordu genç kız. Ailesinin bir felakete sürüklenmesinden ölesiye korkuyordu. Üstelik bu sefer sadece abileri değil kız kardeşi de ölüme sürüklenebilirdi.

Sıkıntıyla nefes verip:
"Hadi uyu biraz," dedikten sonra kardeşini yatağa yatırıp saçını okşadı bir süre.

Ardından kendi yatağına oturup ellerini başına alarak derin daldı. O ne yapacağını düşünürken kardeşi oluk oluk kan akıyormuş gibi düşündüğü ellerine baktı. Baran'ı vurduğu ellerine.



KADER(Aşkın Urfa Hali) Watty2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin