{29}

2.6K 221 105
                                    

Buradan itibaren düzenlendi, umarım fark edersiniz...

Doğan

"Doğan telefonunu açacak mısın yoksa seni gökkuşaklı tabutuna koyayım mı?"

Homurdanıp elimi yastığın altına soktum. Gözlerim kapalı elimi dolaştırdım. Gür ses birkaç saniye içinde tekrar ödümü patlattı.

"Lan Doğan! Şimdi odana geliyorum!"

"Dur bir Tuncay,"dedim bıkkınlıkla. Ardından dirseğimin altında hissettiğim sertlikle duraksadım. Bir saniye geçmeden gözlerimi açtım.

Umarım yatak serttir.

Telefonumu hızla ellerim arasına korumacı bir tavırla aldım. Her yerini dikkatle incelerken içimdeki dehşet kıvılcımları bir bir söndü. O sırada kapı tıklatılmadan, dingonun ahrı gibi açıldı.  Tuncay yatakta beni öldürmeye gelirken telefonu açtım.

"Buyruun?"

"Doğan, değil mi?"

Duyduğum tok sesi anlamdıramayarak kaşlarımı çattım.

Sapığım mı vardı?

"Evet de kimsiniz? Ben sizi tanıyamadım."

"Ben Cole."

Telefon kulağımda Bihter Ziyagil duruşu yaptığım zaman Tuncay ilgisini bana yöneltti. Hafiften baş salladı.

"Mert'in sevgilisi."

"Adını biliyorum,"dedim düz bir sesle. Ne diye arıyordu bu beni? Numaramı nereden biliyordu? Beni tanıyor muydu? Sadece annemin evinde gördüğü kadar değil miydi?

Kafamda sorular dönerken konuştu.

"İstanbul'da mısın?"dedi kısık sesle.

"Bundan sana ne peki?"dedim tersçe.

"Lütfen...Dinle."

Tuncay homurdandı. "Kapat yüzüne."

"Dinliyorum,"dedim uysal bir sesle.

"Mert...Mert iyi değil. Hastanede."

Sessiz kaldım.

Bu lafları çok duymuştum, çok söylemiştim. Mert kendisine ve çevresine zarar vermeye meyilli birisiydi.

"Kriz geçirdi, berbat bir kriz. Hiç böyle olmamıştı."

"Ne yaptı kendine?"dedim umursamazca.

Karşı taraf sessiz kaldığında telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım, kapattığını sanmıştım.

"Cole?"

"Ka-Kaza..."

"Ne kazası?"

"Araba...Ağaca vurmuş."

"Ne?"diye bağırdım. "Dalga geçiyorsan seni öldürürüm!"

Birden ayağa fırladığımda Tuncay da meraklandı, elimi başıma koydum. Her yer dönüyordu.

"Bilerek yaptığını biliyorsun Doğan. Sen de onu tanıyorsun."

Midem ağzıma gelmişti.

"Hangi hastane?"

"Gelebileceğinden emin misin?"

"Konum at sen."

"Tamam. Lütfen çabuk ol, seni üzmek istemiyorum ancak durumu hiç iyi değil."

Telefonu yüzüne kapattım.

"Ne oldu?"

Telefon avuçlarımdan kayarken hıçkırarak yere çöktüm.

"Doğan ne olduysa söyle, korkutma adamı. Salak salak ağlama."

"Aptal..."

"Doğan?"

"Aptal piç..."

"Doğan diyorum!"

"Neden kıyamıyorum ona?" Boğazıma batan görünmez çivilerle konuştum.

"Kime?"

"Mert..."

Tuncay göz devirdi. "Çok acizsin."

"Dayanamıyorum..."

Tuncay kalkıp beni yerden almaya çalıştı ama yapışmış gibiydim, nefes almakta zorlanıyordum. "Ona bir şey olursa ne yapacağım ben?"

Başımı kaldırıp dolu gözlerle Tuncay'a baktım. Tuncay derin bir iç çekti.

"Asla vazgeçmeyeceksin değil mi?"

Hıçkırarak başımı salladım sadece.

"Tamam o zaman. Kalk gidiyoruz."

Maske | boy×boyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin