Multi Mert🥰
Doğan
Telefonumun zil sesiyle gözlerimi araladım. Her yerim ağrıdığı için zedelenen bileğimle telefona uzandım. Mert hala yanımda uyuduğu için acele etmeye çalışıyordum. Yüzümü buruşturup telefonu açtım.
"Efendim?"
"Doğan Keskin."
"Evet?"derken ayağa kalkıp odadan çıktım. "Kiminle görüşüyorum?"
"İyileşiyorsun, ha?"
Birkaç saniye duraksadım.
"İyi atlattın bak,"dedi tanıdık ses. "Hem fazla zarar görmedin, hem Mert de iyi. Bu işin peşini bırak. Akıllanmış olmanı umuyorum."
"Kimsin sen? Yüzünü bile kapatan zavallı birisinden korkacağım mı sanıyorsun?"
"Devam edersen Mert de incinir,"dedi tok sesiyle. "Son uyarın. Bu işin peşini bırak. Ölmediğine dua et."
Ellerim buz kesmişti.
"Mert'e yaklaşırsan seni öldürürüm!""Son uyarın."
"Siktir git! Öldüreceğim seni piç kurusu! Hepinizi bulacağım!"
"Teoman ölmeden önce,"dedi alayla. "Bulabilirsen Keskin."
Yüzüme kapattı. Telefonu koltuğa atıp yere çöktüm. Sinirden ellerim titriyordu, saçlarımı çekiştirip çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Teoman'ı görmem lazımdı. Diğerleriyle konuşmam lazımdı.
Bu orospu çocukları peşimizi kolayca bırakmayacaktı.
Ceketimi ve telefonumu alıp evden çıktım. Nefes alıyordum ama sanki oksijen inatla ciğerlerime ulaşmıyordu. Telefonumdan beni arayan numaraya baktım, kendi numarası olmadığına emindim. Ceyda ablaya atarak ortamı daha çok germek istemiyordum.
Hastaneye Mert'in arabasıyla gittim.
Asansör yerine merdivenleri çıkarken tek istediğim Teo'yu görmekti. Artık o kadar korkmuyordum.
"Doğan?"
İrem arkamdan sargılı kolunu hafifçe kıpırdatarak bana seslendi. Olduğum yerde çivilendim. Yüzüne bakmak çok zor geliyordu, buraya gelmek gibi. Neden geldiğimi bile bilmiyordum aslında.
Can hoca bana sarıldı. "Şükür, iyisin,"diye fısıldadı.
Dolu gözlerle ben de ona sarıldım. "Teo nasıl?"
"Hala aynı. Uyanmadı."
"Oğuz?"
"Daha iyi. Birkaç kırığı var. Ya sen nasılsın?"
"Doğan'a özellikle saldırdılar,"dedi Banu birden çıkarak. "Planlı olma ihtimali var mı? Birisi tutmuş olabilir mi Doğan?"
"Doğan eşcinsel olduğu için olamaz mı?"dedi Oğuz. Bir şeyler yiyordu, beni görünce gülümsedi.
Gerçekten iyi gözüküyordu. Yüzünde iz dahi kalmamıştı. Sadece bileğinde bir sargı vardı.
Ona da sarılırken hepimiz bir anda sarılıverdik. Düşüncelerimi belli etmemeye çalışarak gülümsedim.
Beni tehdit etmişti sonuçta. En büyük şüphelilerden birisi oydu.
"Teo..." Yutkundum. "Onu görebilir miyim?"
Banu elimden tutup beni yürütmeye başladı. "Tabii, gel."
Uzaklaştıkça yüzündeki acı dolu ifadeyi gördüm. O kadar dağılmış gözüküyordu ki bu beni daha çok üzdü. Onu bile böyle gördüysem Teo gerçekten iyi değildi. Teo ölebilirdi, benim yüzümden.
Boğazımdaki yumru yüzünden konuşamadım.
Banu başıyla Teo'nun odasını gösterdi.
"Özür dilerim,"dedim titrek bir sesle. "Teo ile aranızı asla bozmak istememiştim, bu yüzden suçlu benim."
"Hayır, değilsin. Teo gay, bunu hep yapıyordu."
Ama Teo bana biseksüel olduğunu söylemişti.
"Teo bana biseksüel olduğunu söylemişti,"diye mırıldandım.
Gülümsedi. "Ne fark ediyor ki? Kalıplar işte. Sonuçta beni sevmiyordu."
"Çok seviyor seni, lütfen öyle düşünme."
Beni omzumdan ittirerek gülümsedi. "Kavuşacağımıza inanmaya çalışıyorum."
Kapıyı aralayıp içeri girerken kafam çok karışıktı.
İçimde çok kötü bir his vardı.
Suçlu hissetmekten alamıyordum kendimi.
"Özür dilerim Teo..."
Beni duymayacağını bile bile konuşmak yine de rahatlıyordu. Yatağın ucuna oturup onunla saatlerce konuştum. Bilmiyorum, belki duyardı. Duymasa bile iyi hissetmiştim.
Alnındaki saçları ittirip gülümsedim. "Neden beni sevdin ki? Bela mıknatısıyım ben. Çevremdeyken de benimle mutlu olamazdın. Bak işte..."
Burnum yanarken güldüm. "Mert de zarar görecek, lanetliyim sanırım ben. Herkes sayemde zarar görüyor."
Ayağa kalkıp yatan soluk bedenine baktım ve hızla yüzümü sildim. "Özür dilerim..."
Daha fazla konuşursam hıçkıra hıçkıra ağlayacağım için koşarak dışarı çıktım.
Kimseyle konuşmadan merdivenleri indim.
Dayanamıyordum. Herkesi böyle görmek beni daha da dibe çekiyordu.
Merdivenlerin sonunda gavatları görünce dolu gözlerle gülümsedim.
Alp beni aralarına çekti. "Sen çok güçlüsün,"diye fısıldadı. "Bunu da atlatacaksın."
Aykut ise saçlarımı karıştırdı. "Bir şeyler yiyelim. Mert düzgün yemek söylemediğini söyledi."
Başımı Alp'in göğsüne yasladım. "Neden dönmediniz evinize?"
"Senin yanında olmak istedik,"dedi saçlarımı okşarken.
Gözlerimi kapattım, onlar olmasa ne yapardım ki?
"Sizi çok seviyorum,"diye fısıldadım.
Aykut "Tamam hemen duygulanma,"derken güldü.
Alp bana sarılmaya devam etti. "Ben de seni çok seviyorum. Lisedeki gibi arkanda durmayı bırakmayacağız. Sonsuza dek arkanda duracağız. Çünkü dostluk bu demektir."
Gülümsedim. Gerçekten gevşediğimi hissediyordum.
"Ee hadi gidelim!"dedi Aykut neşeyle.
Bu işin arkasında kim var sizce?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maske | boy×boy
Short Story"Deli sevgilini başından sav. Unutma ama sen hala bir korkaksın, ben ise burada daha rahatım ve homoseksüelim diye bağırıyorum." BxB (Önce Kamyon'u okumanızı öneririm.)