Bölüm 18

48.8K 1.7K 343
                                    

Medya : Lana del Rey =Born to die

Çünkü sen ve ben, ölmek için doğduk 

°

Kocaman açtığım gözlerimle baktım gözlerine. Gözlerini kaçırıp tekrar baktı gözlerime. Birkaç dakika sadece birbirimizin gözlerine baktık. Sonra zavallı gözlerim onun güzelliğine aç bir şekilde yüzünde tur attılar.

O güzel burnuna baktım uzun uzun. Burnu o kadar düzgün ve o kadar güzeldi ki. Gözlerim yavaşça aşağıya kaydı. Dolgun kırmızı dudaklarına. Yutkundum. Bir erkeğin dudakları bu kadar  güzel olabilir miydi?

Yavaşça dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Gözlerimi hızla dudaklarından gözlerine çıkardım. Eğer dudaklarına biraz daha baksaydım hayatım boyunca unutamayacağım bir aptallık yapacağım kesindi.

O ise  gözlerini gözlerime dikiyordu. Dudaklarımı dişlememle gözleri bir anlık oraya kaysa da başını hızla iki yana sallayıp bakışlarını havaya dikmişti.

Dudaklarım şu an sızlıyordu. Ben hayatımda ilk defa birinin dudaklarımı öpmesini istiyordum. Delirmiştim. Çok güzel bir şekilde kafayı sıyırmıştım. Yoksa bunun başka açıklaması olamazdı.

Kendini toparlamış olmalı ki sert bir şekilde sordu. "Söyle"

Ben ise onun aksine dağılmıştım. O sözlerinden o bakışmadan sonra tek düşündüğüm onunla öpüşmenin nasıl olacağıydı?

Dişlediğim dudaklarımı hızla serbest bıraktım. Aralık dudaklarımla ona alık alık bakıp sordum. "Hı?"

Şu an tam bir aptaldım. Bana neyi sorduğunu bile unutmuştum. Ondan etkilendiğimi kabul etmiştim ama bu etkilenme git gide sınırları aşıyordu.

"Ah!" diye sinirle inleyip gözlerini sıkı sıkı kapattı. Derin nefesler aldı ve koyulaşmış gözlerini gözlerime dikti. Sinirlenmişti. Sinirden köpürmüştü. Yoksa bir insanın gözleri neden koyulaşırdı ki ?

"Tamer?"  demesiyle vücudumdan elektrik akımı geçmiş gibi oldum. İçimdeki yangın bir an tekrar alevlendi.  Boğazıma bir yumru  oturdu. Gözlerim  yolunu kaybetmişti ve benden izinsiz doluyordu.

Yutkunup gözlerimi kaçırdım.  Elini çeneme attı ve canımı acıtmayacak şekilde sıktı. "Anlat" sert sesi olduğum yerden irkilmemi sağlamıştı. Anlat demişti. İnanırım demişti.

Anlatmalı mıydım? İnanır mıydı? Yolumu kaybetmiştim. Bir pusulam yoktu. Bana pusula olur muydu? Bana yol gösterir miydi?

Ya da anlatsam bana inansa bana karşı bakışı değişir miydi? O da benim gibi kirli olduğumu düşünür müydü?

Başımı iki yana salladım. Böyle yapmamla bir kaç damla hızla firar etmişti. Ne yapmalıydım.

Araftaydım.

Bir boşluğun içinde sıkışıp kalmıştım. Mantıklı düşünemiyordum. Beynim donmuştu.

Çenemdeki parmakları yavaşça çenemi okşadı fısıltılı sesiyle konuştu. "Anlat"

O mükemmel kadifemsi ses tonuyla içimden bir şeylerin oluk oluk aktığını hissettim. Bana ne yapıyordu? Kalbim göğüs kafesimi döverken  nefessiz kalmış gibiydim. Derin bir nefes aldım.

Sonra  eli çenemi okşamayı bırakıp çenemden boynuma oradan da omzuma geçmişti. Omzumu sıvazladı. Bu bir nevi sözsüz bir yemindi. Yanındayım diyordu. Seni korurum. Seni kanatlarım altına alıp  canına can katarım diyordu.

Omzumdaki elini çekip oturduğu yatakta yavaşça hareketlendi ve sırtını yatağın başlığına yasladı. Gözlerime kararlıca baktı. "Sabaha kadar vaktin var" dedi gözlerini gözlerime dikip. "Sen olanları anlatıncaya  kadar burdan gitmeyeceğim."

AKİDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin