Medya= Mor ve Ötesi:Benim küçük sevgilim 🖤
Kapıyı çaldığında içinde yoğun bir öfkenin çağladığını hissediyordu. Sanki öfkesi tüm damarlarındaki kana karışmış vücudunu sürekli arşınlıyor gibiydi. Aklına mahallelinin söylediği iğrenç laflar geldi. Anlamıyordu bu kadar iğrenç lafları ona nasıl yakıştırmışlardı? Suratından bile masumiyet akıyordu. Neden kimse onun içindeki yaralı kız çocuğunu görmüyordu? Neden herkes onu daha da kırmaya çalışıyordu?
Asaf içinden bir yemin daha etti. "Onun kalbini kıranın kafasını kıracağım." Yumruklarını sıkarak sabırsız bekleyişine devam etti. Bu meseleyi yayan it sürüsü kadar bu meseleye sessiz kalan kişilerde suçluydu ona göre. Ne olursa olsun Şuara'nın yalnız çaresiz hissetmesine sebep olanların da canı yanmalıydı. Onlar da bedel ödemeliydi.
Aklından ağlayışları iç çekişleri, gözlerindeki o çaresizlik gitmezken kapı yavaşça gıcırdayarak açıldı. Kapı tamamen aralandığında karşısında gördüğü dostuna bütün içinde biriktirdiği hıncını çıkarmak ister gibi kafasını geçirdi.
Önder neye uğradığını şaşırmıştı. Kapıyı aralar aralamaz yediği kafa darbesi ağırdı. Ne olduğunu çözememişti bile. İlk bir kaç saniye donmuş kalmış sonra burnunda hissettiği ıslaklık ve yoğunluk ile kendini toparladı. Eli kanamaya başlayan burnuna gittiğinde okkalı bir küfür savurdu dudakları. Gözlerini kaldırıp baktığında karşısındaki gözler de gördüğü büyük öfkeyi görmek onu hem şaşırttı hem de daha da öfkelendirdi.
Hırsla dudaklarını aralamıştı ki kendisinden daha öfkeli olan Asaf bıçak gibi kesti sözlerini. "Ulan senin abiliğin bu mu?!" diye haykırdı. Sesindeki kınayıcılık barizdi. Sorgulamadan çok beğenmiyordu sanki onun abiliğini. Önder'in bu düşünce canını sıkarken kaşlarını daha da çattı.
Biraz sonra sesleri duyan Sermin de geldiğinde kocasının akan burnunu görmek genç kadını panikletmişti. Büyük bir çığlık kopardı dudakları. Sonra kocasına ilerleyip yüzünü avuçları arasına aldı. "Ne oldu?" diye sordu büyük bir telaşla.
"İçeri geç" diye tısladı Önder gözlerini Asaf'tan çekmeden. Öfkeli iki adamın keskin bakışları bir an bile birbirinden kopmadı. İkisinin de gözlerinde büyük bir hırs vardı.
Sermin'in gözleri yavaşça Asaf'a kaydığında ikilinin birbirini öldürecek gibi bakışları kalbini hoplatmıştı. Korkuyordu birbirlerine zarar vermelerinden ama Önder'in damarına basıp onu daha da sinirlendirmek istemedi. Yavaş adımlarla koridoru yürümeye başladı.
O gider gitmez devam etti Asaf öfke dolu sözlerine. Dindirmedi yaşadığı öfke harbini. "Ulan bütün mahalle neler konuşuyor kızın arkasından susturamadın mı?"
Önder'in yüzü buruşurken kaşlarını kaldırıp merakla sordu. "Ne konuşması, ne kızı?" diye mırıldandı yoğun bir şaşkınlık hakimdi sesine. "Neyden bahsediyorsun?"
Asaf burnundan bir nefesi dışarı salarken güler gibi bir ses çıkardı. "Ulan ben kime ne anlatıyorum" diye çıkıştı.
Yumruklarını sıktı. Öfkesini deli gibi kusmak istiyordu. Ama bunun daha fazlasını hak eden insanlar vardı. O yüzden arkasını dönüp gitmeye hazırlandı. Önder gitmeye çalışan eski dostunun kolunu tuttu. "Orospular gibi kaçma" diye çıkıştı. "Bir laf söylüyorsun devamını getir"
Asaf öfkeyle Önder'e doğru döndü. Dişlerini sıka sıka konuştu büyük bir kinle. "Siktiğimin mahallelisi kıza iftira atmış, ağlatmışlar."
"N-ne?'' diye mırıldandı Önder. "Kime?" diye sordu. Şu an kendini uzaydan gelmiş kadar yabancı hissediyordu duruma.
"Şuara'ya, kardeşine" diye üstüne bastıra bastıra konuştu Asaf.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKİDE
Teen FictionAşkı yanlış kişide bulmuştum. Yaptığım hatalar onu bana beni ona itmişti. Hataydı. Yanlıştı. O abimin en yakın arkadaşıydı. Onu abim gibi görmeliydim. Ama neden göremiyordum. Neden onun da beni kardeşi gibi görmesini istemiyordum. Neden kalbim am...