Media=Willow Smith:Wait a Minute
Anılarda kaybolmuştum. Anılar değil miydi insanların sığınağı? Anılar değil miydi zor anlarda bile insanın yüzünde tebessüm oluşmasını sağlayan? Anılar değil miydi bizi biz yapan?
Suratımda oluşan minicik tebessümle baktım gözlerine. Onun da dudakları çok hafifçe kıvrılmıştı. Dudakları çok gülmüyordu ama gözleri kahkaha atıyordu. Gözlerinin içi parlıyordu.
Masanın üzerindeki eli yavaşça harekete geçerken ben biliyordum ki o elin adresi benim elimdi.
Eli hareket ettikçe kalbim bir davul tokmağı, göğsüm de bir davulmuşcasına göğüs kafesime vuruyor, gümbürdüyordu.
Tam tırnaklarımın üzerinde elinin sıcak baskısını hissederken arkadan gelen sesle titreyip elimi çektim. "Kardeşlerim"
Korkuyla arkama baktım. Abim kollarını iki yana açmış bize doğru geliyordu. Bunun burda ne işi vardı? O da benim kadar gıcık olmuş olacak ki abime dik, dik baktı.
Abim ise bizim bakışlarımıza aldırış etmeyip masamıza yanaştı. "Naber? dedi oldukça lakayt, gıcık bir tavırla.
Şu an ona o kadar gıcık olmuştum ki onun o benim kirpiklerimden bile uzun olan kirpiklerini tek tek yolmak istemiştim.
Ve oturdu. Oturduğu yer ise tam baş köşe, yani ikimizin de arasındaydı. Bu sırada garson siparişlerimizi getirmişti. Abim ellerini birbirine sürtüp iştahla konuştu. "Acıkmışım haa!"
Şu an onu boğmak istiyordum. Sinirimi bozmuş , beni öfkeden çıldırtmıştı. Kaşlarımı çatarak gözlerimi abime diktim.
O ise gayet umursamaz bir tavırla arkasına yaslandı. Sanki sıradandı bizim ilk çayımızı basması. Bizim ona dik dik bakışlarımızı umursamayıp gelen garsona bakıp menu istedi. Garson başını salladı.
Şu an sinirden çıldıracaktım. Bir de bizimle mi oturacaktı. Kaşlarımı daha da çatıp öfkeli bir nefes verdim. "Senin burda ne işin var abi?"
Bu sırada garson menuyu getirmişti. Abim menuyu alıp karıştırken yüzüme bile bakmıyor menüye ilgileniyordu. "Abi?" dedim oldukça sert ve sorgulayıcı bir sesle.
Kısa bir an başını menüden kaldırsa da tekrar benimle değil menüyle ilgilenmeye başladı.
Öfkeyle tekrar bir nefes aldım. Çıldıracaktım. Bu arada gözlerim onunla çakıştı. O da en az benim kadar öfkeliydi. Gözleri kızarmıştı.
"Burda olduğumuzu nereden biliyorsun?" dedim merakla. Çünkü geleceğimiz yeri kimse bilmiyordu. Annemlere sadece bir cafeye gideceğimizi söylemiştim.
Abim gülümseyip ukalaca konuştu. "Telefonunuzdan yerinizi tespit ettirdim bizim Yener'e"
Abim menüyü kapatıp , elini kaldırarak garsonu çağırdı. "Koçum sen bana üç dilim peynirli su böreği, bir karışık tost, şu küçük peynirli poğaçalardan da 5 tane getir"
Garson elindeki küçük not defterine not alırken başını sallıyor, abimi onaylıyordu.
Sonra not defterinden başını kaldırıp boş bakışlarını abime dikti. "İçecek olarak ne alırsınız efendim"
"Çay" dedi abim oldukça monoton bir sesle.
Garson başını sallayıp tekrar not aldı ve gitti. Garson gittikten sonra abim yüzünü buruşturup etrafa baktı. "Adam restorana getirir" sonra eliyle karnını ovuşturdu. "Artık bunlarla doymaya çalışacağız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKİDE
Teen FictionAşkı yanlış kişide bulmuştum. Yaptığım hatalar onu bana beni ona itmişti. Hataydı. Yanlıştı. O abimin en yakın arkadaşıydı. Onu abim gibi görmeliydim. Ama neden göremiyordum. Neden onun da beni kardeşi gibi görmesini istemiyordum. Neden kalbim am...