46.Bölüm 🌙

3.2K 215 119
                                    

Iyi okumalar 🌙

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

Erdem
Nasıl olduysa iki hafta jet hızıyla geçmiş, sevdiceğimle ayrılık günümüz gelmişti. Antalyaya gidecekti ve ben şimdiden özlemeye başlamıştım. Evime gelecekti gitmeden önceki gün. Hem hasret giderecektik hemde birazcık öperdim de belki. Bende kendime bir çanta hazırlamıştım. Ailemin yanına gidecektim iki üç günlüğüne. Havalar soğumuştu iyice. Aslında kışın dışarıda kar yağarken, sevgilinle romantik bir film izleyeceksin kahve eşliğinde. Bu anı Meriç'le yaşamak harika olacağı için aklıma not ettim.

Kapının çalmasıyla hızla kapıya gittim. Saniyeler içinde kapıyı açtım. Meriç, soğuktan yanakları kızarmış bir şekilde karşımda duruyordu. Gülümseyerek içeri çektim ve hemen kollarımla sardım sevdiğim bedeni. Burnunun ucu da kızarmıştı. Oraya da minik bir öpücük bırakınca kıkırdadı. Bende gülümsedim onun gülüşüne.

"Hoşgeldin bitanem." dedim hâlâ sarılırken.

"Hoşbuldum. Dışarısı ne kadar soğuk ya." dedi. Ayrıldım bedeninden.

"Senin için çay demledim. İçin ısınır. Hemde bir şeyler hazırladım. Aç mısın?" diye sordum. Montunu çıkarırken cevap verdi.

"Fazla aç değilim ama çaya hayır diyemeyeceğim. Üşüdüm çünkü." dedi ellerini birbirine sürterek. Üşüdüğünü duyunca suratımı astım.

"Keşke ben alsaydım seni. Bu kadar üşümezdin o zaman." dedim dudaklarımı büzerek. Büzdüğüm dudaklarıma öpücük kondurdu.

"Eğer ucunda sen varsan, kutuplara bile yürürüm." dedi. İçim bir hoş oldu Meriç'i her düşündüğümde olduğu gibi. "Senin yanakların niye kızardı? Utandın mı yoksa?" dedi gülerek. Evet, birazcık utanmış olabilirim belki.

"Hadi gel. Çay içmek isteniyor musun?" deyip elinden tutup odaya götürdüm. "Sen burada otur. Ben senin için aldığım kupaya çay doldurup geleceğim." dedim ve mutfağa gittim. Kalbim küt küt atıyordu. Asla alışamıyordum bu duruma. Meriç için aldığım kupaya çay doldurdum. Kendime de bir çay doldurup tepsiye koydum kupaları. Büyük servis tabağına da kendi ellerimle yaptığım gül böreklerinden koydum ve yanına birkaç kahvaltılık bir şeyler daha koydum. İki çatal ve şekeri de çıkardım ve hepsini tepsiye koyup odaya geçtim. Orta sehpanın üstüne bıraktım tepsiyi. Tabağı da sehpanın üstüne koyup Meriç'in yanına oturdum. Ben televizyondan bir şeyler ayarlarken Meriç çoktan çayını içmeye başlamıştı bile.

"Mmm içim ısındı gerçekten. Çok iyi geldi bu çay sevgilim." deyip yanağımdan öptü. Gülümsedim ve bir film seçip açtım. Yine izleyemeyecektik muhtemelen.

"Börekten yedin mi hayatım ben yaptım?" dedim böreğe uzanırken.

"Yok henüz değil bitanem." dedi. Bende börekten bir parça koparıp yedirdim.

"Nasıl beğendin mi?" diye sordum heyecanla. Ağzı doluyken cevap verdi ve bu çok sevimli göründü gözüme. Meriç yeniyor muydu ya?

"Mm harika olmuş aşkım bu." dedi ve çayından yudumladı. "Hemde patatesli. En sevdiğim." dedi yuttuktan sonra.

"Beğenmene sevindim. Çünkü sırf senin için yaptım. Gerçi elimde açmadım hazır yufkadan yaptım ama sonuçta ben yaptım. Uğraştım yani." dedim. Yanağımdan makas alınca şaşırdım. Meriç'ten beklenmeyen hareketler. Seme gibi bir haller.

"Bence harika olmuş. Senin elinden zehir olsa bile yerim gerçi o ayrı." dedi bu kez. Bu çocuk ne yemişti de böyle olmuştu ki? Elimi alnına koyup ateşini ölçtüm. Gayet normaldi. Anlamamış bir şekilde bana baktı. "Ne yapıyorsun öyle? Ateşimi mi ölçtün?" diye sordu. Bilinçsizce başımı salladım. "Korkma korkma. Ateşim de yok hasta da değilim. Hep rahat davranmamı istiyorsun, davranınca da şaşırıyorsun. Hayırdır aslanım?" dedi. Kaşlarım çatıldı.

"Yalnız biz kayınço değiliz sevgiliyiz. O kadar da rahat olma sen yine de." dedim. Kısa bir kahkaha attı.

"Erdem şu an o kadar tatlısın ki yemin ediyorum mümkün olsa yiyecegim seni." dedi ve sesli ve sert bir öpücük bıraktı yanağıma. Yanağım yerinde duruyor mu diye elimi bile götürdüm yanağıma. Öyle sertti işte. Geçen düşündüğüm gerçek mi olacaktı yoksa. Meriç seme olabilir miydi? Şu an kendimi cidden uke gibi hissediyordum.

"Ben uke mi olacağım?" dedim ve Meriç'in öksürmesiyle sesli düşündüğümü fark ettim. Hızla, sehpanın üstünde duran sudan verdim. Bir dikişte içti. Birkaç dakika, nefesini düzene sokmaya çalıştı. Daha sonra başını yavaşça bana çevirdi.

"Sen bu ukeyi nerden biliyorsun? İkidir aynı şeyi diyorsun bana." dedi.

"Beynim çöp kutusu gibi. Onlarca gereksiz bilgi var. Ama bu bilginin bir gün işime yarayacağını düşünmezdim." dedim.

"Neyse sevgilim. O güne daha çok var nasılsa. Kim uke kim seme kendiliğinden gelişecek. Ben de bilmiyorum inan." dedi ve omuzuma koydu başını. İçim sıcacık oldu yine.

"Sen bana hep böyle ol. Hep bana sığın. Ne olursa olsun ben varım ve buradayım. Seni bırakmaya niyetim yok." dedim. Bana baktı güzel güzel.

"Ne olursa olsun ben de varım. Asla bırakmayacağım seni." deyip serçe parmağını uzattı. "Söz veriyorum." dedi. Ben de gülümseyip, serçe parmağımla, parmağını tuttum.

"Söz veriyorum. Asla bırakmayacağım seni."

İki bölümdür bu çocuklarıma yazmıyordum çok özlemişim valla 🥺😍

Yorumlarınızı bekliyorum 🙏🏻

Sizleri seviyorum 💙

CANIM ÖĞRETMENİM (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin